Here is a translation of a text. I seperated its paragraphs for you to see how I translated it. And could someone please check the English and find my mistakes, thank you.
Şimdi Toroslar´da pekmez zamanı
Bağların, bahçelerin son demidir artık. Bağlar bozulur, son avarlar toparlanır. Çıbıkların yaprakları sararmaya başlar...
Now it’s time for molasses in Taurus.
It’s the last time for vineyards, gardens. Grapes are harvested, last vegetables are collected. Grape sprout’s leaves are starting to turn yellow…
Bazı internet sitelerinde gördüm. Kimi gezginler benim önerdiğim rotaları takip ederek geziyorlarmış. İnsanın yazıp çizdiklerinin boşa gitmediğini görmesi güzel bir şey.
I’ve seen on some internet sites. Some travelers are moving by following the routes which I recommended.
Bir gezgin için özelikle fotoğraf meraklıları için zaman ayarlamak çok önemli. Fotoğraf avcıları hangi mevsimde, hangi ayda nerelerde güzel kareler çıkacağını çok iyi bilirler ve gezi rotalarını buna göre ayarlarlar.
Timing is very important for a traveler, especially for photographers. Photograph hunters know where good views will come out in any season, or in any month, and they arrange their routes according to this.
Bir ay kadar önce bir arkadaşım, Yerköprü şelalesine gittiklerini gururla anlatıyordu. Evet, Yerköprü çevresi her zaman güzeldir. Her zaman güzel kareler çıkar o bölgeden ama içimden “acele etmişsin arkadaşım keşke bir ay daha sabretseydin de öyle gitseydin Yerköprü’ye†dedim. Bir ay sonrası dediğim tam bugünler Bağların, bahçelerin son demidir artık. Bağlar bozulur, son avarlar toparlanır. Çıbıkların yaprakları sararmaya başlar. Bağcılar gelip geçenler için, özelikle çocuklar için küçük salkımları toplamazlar, onlar yesin diye. Pekmez ocakları tütmeye başlar sokak ardalarında.
A month ago, a friend of mine was telling proudly that he went Yerköprü waterfall. Yes, Yeniköprü and surroud are always beautiful. There are always good views in that area but I said inwardly “You made haste my friend, if only you be patient a month and then go to Yerköprüâ€. That a month later is these days, the last time for vineyards, gardens. Grapes are harvested, last vegetables are collected. Grape sprout’s leaves are starting to turn yellow. Vine growers do not harvest little bunches for who come by, especially kids, to eat them. Molasses stoves are starting to smoke on the streets.
Yemyeşil vadilerin renk değiştirme zamanıdır. Çekilen her kareye yeşilin, sarının, kırmızının bütün tonları yansır. Yolunuz geç bozulan bir bağa düşerse iyice ballanmış salkımlar sunar köylüler, yemeye doyamazsınız. Bir vadide yürüyorsanız ceviz gazellerini ayağınızla şÃ¶yle bir karıştırın, bir sürü ceviz bulursunuz. Aslında onlar kuşların hakkıdır ama size de niye aldınız demezler.
It is time to change colors for valleys. All the tones of green, yellow and red are shown in every photo shot. If your way lies in a late harvested vineyard, villagers serve you grapes which they got ripe and sweet that you never satiate to eat. If you are walking on a valley, examine under walnut leaves, you can find many walnuts. Actually they are for the birds but they don’t say anything for taking them.
Geçtiğimiz Cuma en sevdiğim güzergahtan Yerköprü’ye indim. İlk durağım Eşenler’di.
Sarıoğlan’dan sonra sola ilk dönen yol Eşenler’e varır. Yaklaşık 25 km.’lik bir yoldur bu. Eşenler’e 5 km kala yol çatallaşır. Sağa sapan yol Yağcı’dan Yerköprü’ye çıkar. Sola dönen yol Eşenler’e götürür.
Last Friday I went to Yerköprü from my favorite way. My first stop was Eşenler. The first road to the left after Sarıoğlan will get to Eşenler. It is about 25 km road. 5 km before Eşenler, the road bifurcates(branch off). The right road goes to Yerköprü by Yağcı. The left one brings you to Eşenler.
Eşenler’in pazarıydı ve öğle üzeri olduğu için pazarın en hareketli saatiydi. Bizim insanlarımızın pratik zekâsına her zaman imrenmişimdir. Bir fotoğrafçı arabasına sistemini kurmuş, tarayıcıdan fotoğrafları büyütüyor, veriyor köylülere. Köylüler en çok ölen babalarının, dedelerinin, ninelerinin eski yıpranmış fotoğraflarını büyütüyorlardı.
It’s the market day in Eşenler and was the most active hour for being afternoon. I always envy our people’s practical minds. One photographer set up his system on his car, enlarging photos with scanner, and gives them to the villagers. Villages mostly enlarged their deceased fathers, grandfathers and grandmother’s old, shabby photos.
Köye girmeden önce bir bağın kenarında çalışan iş makinelerinin yanında durmuştuk. Çevredeki bağlarda hala bağ bozmaya gelenler vardı. Köylü su çıkar umuduyla kuyu kazdırmış ama bir sonuç alamamış. O bağlarını bozmuş, pekmezini kaynatmıştı. Kendilerinin yiyeceği çıbıklara dokunmamışlardı daha. Kocaman salkımları koparıp ikram etmişlerdi.
Before entering the village, we stopped alongside of tractors near a vineyard. There were still people to harvest grapes. Villagers had earth dug for water but they couldn’t get it. They harvested his grapes, cooked their molasses. They haven’t touched the sprouts which they’re going to eat yet. They broke off and served big grapes.
Önceki yazılarımda anlattığım gibi Eşenler insanı müthiş konuksever. Köylülerden biri rehberlik etti. Pekmez kaynatanların fotoğraflarını çektim. Tahta kaşıkla sıcacık taze pekmez ikram ettiler. Üzüm kurutan ninelerle sohbet ettim. Köyden ayrılacağımda belki on kişi ısrar etti. Yemek yemeden gidilmez diye. Ama Yağcı’da bizi bekleyenler vardı. Tarım İl Müdürlüğü’nden arkadaşım ve birlikte yolculuk yaptığımız Abdurrahman Bey’in kardeşine konuk olacaktık. Yine aynı dairede görev yapan eski mesai arkadaşlarım Fethi Bey, Münir ve Yavuz beylerle yola düşmüştük sabah erkenden.
Like I told in my previous writings, people of Eşenler are very hospitable. One of the villagers guided us. I took photos of people who cook molasses. They served warm and fresh molasses with wooden spoon. I chatted with grannies drying grapes. When the time I was leaving the village, maybe ten people insisted. That shouldn’t go without eating. But there are who waiting for us in Yağcı. We would be visited a friend of mine from The Provincial Directorate of Agriculture and brother of Abdurrahman who is traveling with me. We set off in the early morning together with my former colleagues of Fethi, Münir and Yavuz.
Yörük dostlarım çoktan kışlıkların yolunu tuttular. Dağlar ıssızlaşıyor, bağlardan el ayak çekilmek üzere. Kıvrım kıvrım yollardan Göksu vadisine doğru inerken bir Karacaoğlan şiiri geliyor aklıma:
“Başı pare pare dumanlı dağlar
Hastanın halinden ne bilir sağlar
Bozulmuş siyeci virane bağlar
Bülbülün konduğu güller perişanâ€
My nomad friends are already headed to their houses. Mountains are becoming desolate, vineyards are just about to be left. While walking down to Göksü valley, a poem of Karacaoğlan came to my mind:
“Mountains with pieces of clouds
How healthy people know the ill´s situation
With damaged plant-walls, ruined vineyards
The roses which nightingales perch are ruinedâ€
Eşenler-Yağcı yolu hayli dik, yokuş ama müthiş manzaralar sunan bir yol. Ormanların arasında Göksu Vadisi boyunca sıralanan köyler görülür. Akdeniz iklimi etkiliyor vadiyi. Menengiç, şeftali, kaysı vb. Aklınıza gelebilen bütün meyveler yetişiyor. Bölgenin asıl ürünü ise üzüm. Yıllar önce ortaya çıkan filoksera hastalığı bağları olumsuz etkilese de bağcılık önemini hala koruyor. İrikara, esebalı, dimnit, saya çeşitleri hala rağbet görüyor. Pekmezi en beğenilen üzüm cinsi ise esebalı.
Eşenler-Yağcı road is very steep, acclivity but serves you very beautiful views. The villages settled along Göksu valley can be seen between forests. Mediterranean climate affects the valley. Terebinth, peach, apricot etc. every fruit you can imagine is growing. The main fruit of that area is grape. Although the illness of phylloxera appeared many years ago which affected negatively to vineyards, viniculture is still keeping its importance. The species of İrikara, esebalı, dimnit, saya are still in demand. The most desirable grape species for molasses is esebalı.
Yağcı, Göksu ırmağının kenarında, yörenin en güzel, şirin köylerinden biri. Güneyinde Göksu ırmağı boyunca bereketli bağ ve bahçeler sıralanıyor. Kuzeyi ise dik bir kayalık. Bu kayalık ile köy arasındaki açıklıktaki ağaçların pürünü bile yakmıyor köylüler. Bu ağaçların bir faydası ise yukarıdan kopan kaya parçalarına engel olmaları.
Yağcı is one of the most beautiful, cute villages near Göksü River. At south, there are rich vineyards and gardens along Göksü River. Northern part has steep reef. Villagers do not burn even leaf of trees between that reef and village. One benefit of those trees is stopping broken rock pieces.
Abdurrahman’ın kardeşi Mustafa’nın evinde bize ikram edilen her şey organik. O bir gün önce kaynatmış pekmezi. Birlikte iniyoruz Mustafa’nın bağına. Bağın kenarında mükemmel bir çardak yaptırmış. Çardağın terasına esebalı üzümlerini asmış kurumaları için. Çardağın kenarında ırmağın suları bereket saça saça akıp gidiyor. Suyun bolluğuna rağmen suyun kıymetini bilen Mustafa, bağını damlama sulama sistemi ile suluyor.
Everything has served us in Abdurrahman’s brother Mustafa’s house is organic. He cooked his molasses the day before. We’re going to Mustafa’s vineyard together. He had his excellent bower built near vineyard. He hanged esebalı grapes on the terrace of bower for drying. Near the bower, river’s water is sprinkling all its richness. Although water is very much, Mustafa knows its worth and irrigate his vineyard with dripping irrigation system.
Poşetler dolusu esebalı üzümle ayrılıyoruz Mustafa’nın bağından.
Habiller üzerinden dönüyoruz Konya’ya. Habiller menengiç ağaçlarına Antep fıstığı aşılaması uygulamasının ilk başladığı köylerden biri.
Güz ayları geçti geçecek. Dağlar, bozkırlar giderek ıssızlaşıyor.
Karacaoğlan’ın bir şiirinde dediği gibi:
“Eli göçmüş ıssız kalmış yurtları
Söyleyelim başa gelen dertleri
Kolu tor şahlanan yağız atları
Elleri gördüm de bulandım bugün.â€
We leave Mustafa’s vineyard with bags of esebalı grapes.
We turn back to Konya over Habiller. Habiller is one of the first villages started grafting pistachio on terebinth trees.
Autumn months are about to pass. Mountains, steppes are becoming desolate.
As Karacaoğlan said in one of his poems:
“Province has moved, their homes became desolate
Let’s tell the troubles has happened
Sorrel horses which rear up clumsily
Saw the provinces, and get upset today.â€
------------------------------------------------------------
Some Turkish words which you may not find their meanings, becaues they are public words :
çıbık: grape sprout
avar: vegetable in the field
gazel: a leaf which has become yellow and fallen from tree in autumn
siyeç: thorny plant wall for determining the border of fields or gardens.
pür: pine leaf
And these are grape species which I don´t know their English(or Latin) name: İrikara, esebalı, dimnit, saya.
|