* “Sultan” İstanbul’a taşındı, artık Diyarbakır’da çalışmayacaksınız. Bir burukluk oldu mu içinizde?
- Oldu, nasıl olmasın... Bir süre orada yaşıyorsunuz, oradakilerle arkadaşlık kuruyorsunuz, bir şeyler paylaşıyorsunuz. Onları hep görmek istiyorsunuz ama işte bir gün oradan ayrılıyorsunuz. Haliyle bir burukluk oluyor içinizde.
* Ne kadar süre kaldınız Diyarbakır’da?
- 10 aydır oradaydık.
* Peki bu 10 ay nasıl geçti?
- İş açısından yorucuydu ama şehirden uzaklaşmak bana iyi geldi. Bizim işin güzel yanı da bu. Ne zaman, nerede olacağını önceden kestiremiyorsun. Bir nefes almak istediğinde bu durum işe yarıyor.
* Şehir dışında çekim yapmanın başka ne gibi avantaj ya da dezavantajları var?
- Nasıl baktığınıza bağlı aslında... Zor, çünkü alıştığın şehirden ayrılıyorsun, düzenin bozuluyor, eşini, dostunu, sevdiğini göremiyorsun, evinde uyumuyorsun, bir otelde kalıyorsun... Ama işe yoğunlaşmışsan keyifli bir şey.
LAZ ŞİVESİ YAPSAK YİNE ELEŞTİRECEKLERDİ
* Bu sizin şehir dışındaki ilk uzun süreli işiniz miydi?
- Hayır, benim hayatım turnelerde geçti.
* Diyarbakır’da ilgi nasıldı size?
- İyiydi, çünkü onlar için de yeni bir şeydi. Kimse daha önce o kente gidip bir şey yapmamış. İlk defa orada bir dizi çekiliyordu, haliyle onların heyecanıyla bizim heyecanımız çarpıştı. Çok destek oldular.
* Bazı izleyiciler Nurgül Yeşilçay’ın şivesine takıldı, sizi eleştirenler oldu mu?
- Ben Nurgül kadar riskli bir şey yapmıyorum. Şeyhmus, 15 yıl Fransa’da yaşamış bir adam, çok fazla şiveye gerek duymuyor. Şiveyle ilgili eleştiri sadece Nurgül’e değil, genel olarak diziye yapıldı. Ama Laz şivesi yapsak, onu da eleştireceklerdi. Oysa biz “Diyarbakır şivesi nasıl konuşulur” belgeseli çekmiyoruz, bir hikâye anlatıyoruz. Bir de şiveler orada da ayrılıyor. Herkes aynı şiveyle konuşmuyor. Film yaparken belki biraz daha özenli olunabilir, daha uzun süre çalışıp daha profesyonel yardımlar alınabilir ama dizide böyle bir şey söz konusu değil.
ŞEYHMUS KÖTÜ BİRİ DEĞİL
* İstanbul’a gelişiyle birlikte Şeyhmus’da bir değişim olacak mı?
- Şeyhmus, kötü biri değil, çok dürüst. Bazen derdini anlatmakta güçlük çekiyor, o kadar. Bu nedenle Şeyhmus’un değişmesine gerek yok, o böyle iyi. Sadece aşk mevzunu halletmesi gerekiyor. Aslında onu da hallediyor ama sonuçta başka bir kadından bir çocuğu var. Ben de onun yerinde olsam çocuğumu seçerdim herhalde... Şeyhmus, ne olursa olsun yalan söylemiyor. Oysa kadın yalan bekler. Sultan da yalan bekliyor. “Fransa’daki kadını sevmedim de” diyor.
* Gerçek hayatta da böyle mi sizce, kadın yalan söylenmesini mi bekler?
- Herkes bekler aslında. Ama yalandan kastım can sıkacak, hayatı etkileyecek yalanlar değil. Bazen bir şeye yalan olduğu bile bile inanmak istersin, o mutlu eder seni...
HERKES OYUNCU OLABİLİR
* BKM’den ayrıldınız, şimdi “Doğru karar vermişim” diyor musunuz?
- Ben öyle stratejik bir insan değilim. Bir şeyler planlayarak yaşamıyorum. Benden beklenen komedi yapmamdı, yapabilirdim de ama çok iyi bir komedi işi gelmedi. “Sultan” ise çok iyi yazılmış bir dramaydı, bunu tercih ettim.
* “Plan program yapmam” diyorsunuz, peki oyunculuğa da tesadüfen mi başladınız?
- Evet. Uzun bir süre ne iş yapacağımı bilmiyordum. Çok bekledim, aile işleri yaptım. Oyuncu olmaya da sonradan karar verdim. Aslında çok küçükken tiyatro yapıyordum...
* Küçükken tiyatro yapıp da oyuncu olmayı hiç düşünmemeniz garip değil mi?
- Evet ama televizyonda olmak, filmlerde oynamak bana çok özel insanların yapabileceği bir şeymiş gibi gelirdi. “Beni kim oynatacak canım” derdim. “Bu işi yapmak istiyorum” dediğim zaman, 20’li yaşlarıma denk gelir...
* Şu an ne düşünüyorsunuz oyunculuk hakkında, sizce herkes oyuncu olabilir mi?
- Tabii ki olabilir. Oyunculuk kimsenin tekelinde değil, isteyen, inandırıcı olan herkes yapabilir.
* Siz bugüne kadar yaptığınız işlerde inandırıcı olabildiğinize inanıyor musunuz?
- Bilmem, o seyircinin takdiri. Tabii ki bazen daha iyi oynuyorumdur, bazen de o kadar iyi değilimdir. Ama ben her zaman elimden geleni yapıyorum.
* Yeni sezonda ekranda yine pek çok dizi var, “Sultan”ın onlardan farkı ne sizce? “Sultan”, bugüne kadar izleyiciye ne anlattı?
- “Sultan”, çok naif bir insan hikâyesi anlatıyor. Onu diğerlerinden ayıran özelliklerinden en önemlisi bu.
POZ VERİRKEN UTANIYORUM
* Set dışında neler yaparsınız?
- Genelde arkadaşlarımlayım.
* Özel bir ilgi alanınız var mı?
- Yoksa sığ mıyım?
* Estağfurullah... Mesela film koleksiyonunuz olabilir ya da ata biniyorsunuzdur, bir enstrüman çalıyorsunuzdur, bunun gibi şeyleri kastettim...
- Evet, var film koleksiyonum. Yaklaşık 600-700 filmin bulunduğu bir arşivim var. Onun dışında yazmaya çalışıyorum, hikâyeler kuruyorum. Ama bir enstrüman çalamam, utanıyorum.
* Poz vermekten de utandığınızı söylemişsiniz, neden utanıyorsunuz?
- Evet, nefret ediyorum fotoğraf çektirmekten. Poz verirken bayağı utanıyorum. O yüzden benim hiç doğru düzgün fotoğrafım yok.
* Hazırda bir senaryonuz var mı filmini çekmek istediğiniz?
- Kendi senaryom yok ama yazmayı düşündüğüm şeyler var. Bir de bir arkadaşımın senaryosu var, sanırım bu yaz çekeceğiz onu.
* Düşündüğünüz senaryoyu yazarsanız, türü dram mı olur komedi mi?
- İkisinin de içinde olduğu bir iş yapmak isterim... Hiç seni mutlu edecek cevaplar vermedim, değil mi? Hiç fire vermedim...
* Hazırlandınız mı röportaja?
- Yok, ne soracağını bilmiyordum ki... Kendimi biliyorum o kadar...
KOLUMDA “ALLAH BİZİ İZLİYOR” YAZIYOR
* Bu arada dövmeniz dikkatimi çekti, ne yazıyor kolunuzda?
- “Allah bizi izliyor” yazıyor.
* Ne zaman yaptırdınız?
- Üç-dört sene oluyor.
* Nasıl bir anda yaptırdınız bunu?
- Tanrı’nın bana baktığı bir an... Ben inançlı biriyim, unutmamam gereken şeylerden biri de Allah’ın gözünün her zaman üzerimde olduğu.