I wonder if this is the text you are looking for?
Hasan çok ağırbaşlı bir çocuktu.
Babası orta halli bir adamdı.
Oğlunu en iyi okullarda okutabilmek için elinden gelen herşeyi yaptı.
Herşeyi göze aldı.
Annesi ev hanımıydı.
Elinden her iş gelirdi.
Yemek yapmakta üzerine yoktu.
Yaptığı gözlemelerin tadından parmaklarınızı yersiniz.
Bu kadın oğluna saçını süpürge etmişti.
Hasan hastalandığında iki gözü iki çeşme ağlardı.
Hasan liseyi bitirdiğinde diş doktoru olmak istiyordu, üniversite sınavına girdi ve Dişçilik Okulu´nu kazandı.
Okulda Jale´yle tanıştı.
Hasan Jale´ye ilk bakışta vurulmuştu fakat Jale Hasan´a ilk bakışta vurulmamıştı.
Bununla birlikte kanı ona kaynamıştı.
Jale´nin babası para babasıydı.
Yıllar önce hayali ihracat yaparak köşeyi dönmüştü.
Fakat Jale babasına benzemiyordu.
Çok alçakgönüllü bir kızdı.
Babası onu askerlik arkadaşının oğlu Abdurrahim´le evlendirmek istiyordu.
Abdurrahim ilkokulu bitirmişti ve sonra okumamıştı.
Kabadayı olmuştu. Delikanlıyken kirli işler çevirmeye başlamıştı.
Anasının gözüydü.
Hık demiş babasının burnundan düşmüştü.
Yani üç aşağı, beş yukarı babası gibiydi.
Jale´yi gördüğünde ona göz koydu.
İçi gitti.
Gözleri fal taşı gibi açıldı. Jale´yi görebilmek için Hasan´ın içi içini yiyordu.
En sonunda birlikte parka gittiler. Abdurrahim onları parkta kırıştırırlarken gördü.
Önce derin bir iç çekti.
Ve sonra gözleri döndü.
Kendini kontrol edemedi.
Onları Tahtalıköye göndermek istedi fakat sonra kendini topladı.
Onları baş başa bırakmaya karar verdi.
O anda şeytan onu dürttü.
Şeytana uydu, tabancasını çekti ve ateşledi.
Ancak geçen bir adam kurşun yağmuru altında kaldı ve zavallı adam kim vurduya gitti.
Nalları dikti.
Sonra aynasızlar geldi. Hepsini gözaltına aldılar.
Jale´nin içi kan ağlıyordu. Adam göz göre göre ölmüştü.
Ve böylece bu iş karakolda bitti.
|