I showed the causative forms for the verbs which end with vowel, the ones which takes "-t" and "-ir" and the ones which are irregular. Only the normal type remained. Normal type is to make a verb causative by "-dir".

No need to explain more. It will be enough to write examples.

bilmek (to know)

bil+dir+mek

bildirmek (to inform, to notify)

proje (the project)

son (last)

teslim (1the delivery, 2the submission)

tarih (1the date, 2history)

son teslim tarihi (the deadline)

e-posta (the e-mail)

siz+e(dative)--------------->size (to you)

bil+dir+ecek+iz------------->bildireceğiz (we´ll inform)

Size projelerin son teslim tarihini e-postayla bildireceğiz. (We will inform you about the deadline of the projects.)

gülmek (to laugh)

gül+dir+mek

güldürmek (to make smb. laugh)

Yine hepimizi güldürdü. (He made all of us laugh again.)

unutmak (to forget)

unut+dır+mak

unutturmak (to make/let smb. forget)

Çin hükümetinin Doğu Türkistan Türklerine yaptığı zulümleri unutturmayacağız. (We won´t let people forget the oppressions the Chinese government do to Turks of East Turkistan.)

uyanmak (to wake up)

uyan+dır+mak

uyandırmak (to wake smb. up)

Eğer acil bir şey olursa beni uyandırırsınız. (You wake me up if an urgent thing happens.)

oluşmak (1to come into existence, 2to occur, 3to comprise)

oluş+dır+mak

oluşturmak (1to form, 2to make up sth.)

Bu saldırılarda ölenlerin büyük bir kısmını çocuklar oluşturuyor. (The childrens make up most of ones who died in these assaults.)

yapmak (1to do, 2to make)

yap+dır+mak

yaptırmak (to make smb. do)

Bunları bize niye yaptırıyorsunuz? (Why are you making us do these?)

ölmek (to die)

öl+dir+mek

öldürmek (to kill)

Öldürmek istediğim bazı insanlar var. (There are some people that I want to kill.)

sönmek (to go out (for fire or light))

sön+dir+mek

söndürmek (to extinguish)

Sigarasını söndürdü ve konuşmaya devam etti. (He extinguished his cigarette and went on talking.)

gelişmek (to develop)

geliş+dir+mek

geliştirmek (to develop (transitive), to improve))

Türkçemi geliştirmek için sürekli Türk arkadaşlarımla konuşuyorum. (I´m talking to my Turkish friends to improve my Turkish.)

şüphe (the suspicion, the doubt)

şüphe+le+n+mek

şüphelenmek (to be in doubt, to be doubtful)

şüphe+le+n+dir+mek

şüphelendirmek (to make smb. doubtful)

Davranışları beni çok şüphelendirdi. (His behaviours made me doubtful very much.)

çalışmak (1to work, 2to study, 3to try to)

çalış+dır+mak

çalıştırmak (1to employ, 2to run, 3to operate)

Fabrikada 2370´ten fazla personel çalıştıramayacağını söyledi. (He said he won´t be able to employ staff in the factory more than 2370.)

kanmak (to be deceived (yourself))

kan+dır+mak

kandırmak (to deceive (direct: to make smb. be deceived))

Beni kandırmaya çalıştığını biliyorum. (I know you are trying to deceive me.)