Turkey |
|
|
|
Let\"s replace some foreign words with Turkish words! I.
|
1. |
20 Feb 2011 Sun 08:01 pm |
Netbook = Ağ Bilgisayarı or Mini Bilgisayar
İnternet = Genel Ağ.
Mobile = Taşınabilir
Desktop = Masaüstü (already in use)
Laptop = Dizüstü (already in use)
Navigator = Dolaşma Aygıtı
Teknoloji = Uygulayımbilim
PC = Kişişel bilgisayar
|
|
2. |
20 Feb 2011 Sun 08:34 pm |
Netbook = Ağ Bilgisayarı or Mini Bilgisayar
İnternet = Genel Ağ.
Mobile = Taşınabilir
Desktop = Masaüstü (already in use)
Laptop = Dizüstü (already in use)
Navigator = Dolaşma Aygıtı
Teknoloji = Uygulayımbilim
PC = Kişişel bilgisayar
It´s technology not Teknoloji
By the way dont you already use cep telefon for mobile not mobile ?
|
|
3. |
20 Feb 2011 Sun 08:53 pm |
It´s technology not Teknoloji
By the way dont you already use cep telefon for mobile not mobile ?
Popy,I am fully aware that it is tecnology in english ..we are using the word "teknoloji" as adopted form of "tecnology" so thats why i put that word which is still foreign word.
and i am not talking about mobile phone..i am talking about the word "mobile" itself.
For example : Mobile House.(taşınabilir ev) you cant say cep ev (pocket house) can you ?
|
|
4. |
20 Feb 2011 Sun 08:57 pm |
Ok I see your point with technology .
With Mobile we would not call the home phone even if it moved (without cord) a mobile a mobile is simply the phone name that has been coined for phones that can go places with you out of the house. The other would just be called phone
Edited (2/20/2011) by poppy1
|
|
5. |
21 Feb 2011 Mon 01:36 am |
This was in yesterday´s Vatan:
Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum.
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı? Hani bir ferman yayımlamıştı, Bu günden sonra divanda, dergahta, bergahta, mecliste, meydanda, Türkçe’den başka dil konuşulmaya diye. Hatırlayanınız var mı? Dolanın yurdun dört bir yanını, Çarşıyı, pazarı, köyü, şehri Fermana uyanınız var mı? Nutkum tutuldu, şaşırdım, merak ettim, Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere, Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı? Tanıtımın demo, sunucunun spiker, Gösteri adamının showman, radyo sunucusunun discjokey, Olduğuna şaşıranınız var mı? Dükkânın store, bakkalın market, torbanın poşet, Mağazanın süper, hiper, gros market Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı? İlan tahtasının billboard, sayı tabelasının skorboard, Bilgi akışının brifing, bildirgenin deklarasyon, Merakın, uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı? Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı, Beldelerin girişinde welcome, Çıkışında good-bye okuyanınız var mı? Korumanın, muhafızın body-guard, Sanat ve meslek pirlerinin duayen, İtibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı? Seki’nin, alanın platform, merkezin center, Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final, Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı? İş hanımızı plaza, bedestenimizi galleria, Sergi yerlerimizi center room, show room, Büyük şehirlerimizi, mega kent diye gezeniniz var mı? Yol üstü lokantamızın fast-food, Yemek çeşitlerimizin mönü olduğu yerlerde, Hesabını, adisyon diye ödeyeniniz var mı? İki katlı evinizi dubleks, üç katlı komşu evini tripleks, Köşklerimizi villa, girişimizi antre, Bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı? Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik, Vurguncunun spekülatör, eşkıyanın mafya, Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmaya sponsorluk diyeniniz var mı?
Mesireyi, kır gezintisini picnic, Bilgisayarı computer, hava yastığını air-bag, Pekâlâyı, oluru okey diye söyleyeniniz var mı? Çarpıcı, önemli haberler flash haber, Yaşa, varol sevinçleri oley oley, şaşırınca woov diyeniniz, Yıldızları star diye seyredeniniz var mı? Vırvırık dağının tepesindeki köyde, Cafe-show levhasının altında, Acının da acısı, neskaaaave içeniniz var mı? Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken, Dilimizin çalındığını, talan edildiğini, Özün, el diline özendiğine içi yananınız var mı? Masallarımızı, tekerlemelerimizi, Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik. Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı? Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum, Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı? Bir ferman yayınlamıştı... hani Hayal meyal hatırlayıp da sahip çıkanınız var mı?
Nadiye Sarıtosun
http://haber.gazetevatan.com/Haber/360422/1/Gundem
|
|
6. |
24 Feb 2011 Thu 05:31 pm |
Ok I see your point with technology .
With Mobile we would not call the home phone even if it moved (without cord) a mobile a mobile is simply the phone name that has been coined for phones that can go places with you out of the house. The other would just be called phone
He´s talking about a mobile HOME (ie.caravan or the like) not a mobile HOME PHONE! (which we would call ´cordless´ right?)
|
|
7. |
25 Feb 2011 Fri 07:00 pm |
He´s talking about a mobile HOME (ie.caravan or the like) not a mobile HOME PHONE! (which we would call ´cordless´ right?)
Yes:
Home phone (fixed) = ev telefonu or just telefon
Cordless phone: telsiz or telsiz telefonu
Cell/mobile phone: cep telefonu
Edited (2/25/2011) by MarioninTurkey
|
|
8. |
25 Feb 2011 Fri 07:02 pm |
Isn´t the non-Turkish Turkish word "mobil"?
|
|
9. |
25 Feb 2011 Fri 07:31 pm |
Isn´t the non-Turkish Turkish word "mobil"?
Yes Marionin,we use the word "mobil" in turkish unfortunately while it has a turkish equivalence which is "taşınabilir ".
|
|
10. |
01 Mar 2011 Tue 01:30 pm |
Yes Marionin,we use the word "mobil" in turkish unfortunately while it has a turkish equivalence which is "taşınabilir ".
I would say
"hareketli" is a better translation for "mobile"
while
"taşınabilir" means "portable".
|
|
11. |
01 Mar 2011 Tue 01:31 pm |
This was in yesterday´s Vatan:
Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum.
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı? Hani bir ferman yayımlamıştı, Bu günden sonra divanda, dergahta, bergahta, mecliste, meydanda, Türkçe’den başka dil konuşulmaya diye. Hatırlayanınız var mı? Dolanın yurdun dört bir yanını, Çarşıyı, pazarı, köyü, şehri Fermana uyanınız var mı? Nutkum tutuldu, şaşırdım, merak ettim, Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere, Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı? Tanıtımın demo, sunucunun spiker, Gösteri adamının showman, radyo sunucusunun discjokey, Olduğuna şaşıranınız var mı? Dükkânın store, bakkalın market, torbanın poşet, Mağazanın süper, hiper, gros market Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı? İlan tahtasının billboard, sayı tabelasının skorboard, Bilgi akışının brifing, bildirgenin deklarasyon, Merakın, uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı? Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı, Beldelerin girişinde welcome, Çıkışında good-bye okuyanınız var mı? Korumanın, muhafızın body-guard, Sanat ve meslek pirlerinin duayen, İtibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı? Seki’nin, alanın platform, merkezin center, Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final, Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı? İş hanımızı plaza, bedestenimizi galleria, Sergi yerlerimizi center room, show room, Büyük şehirlerimizi, mega kent diye gezeniniz var mı? Yol üstü lokantamızın fast-food, Yemek çeşitlerimizin mönü olduğu yerlerde, Hesabını, adisyon diye ödeyeniniz var mı? İki katlı evinizi dubleks, üç katlı komşu evini tripleks, Köşklerimizi villa, girişimizi antre, Bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı? Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik, Vurguncunun spekülatör, eşkıyanın mafya, Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmaya sponsorluk diyeniniz var mı?
Mesireyi, kır gezintisini picnic, Bilgisayarı computer, hava yastığını air-bag, Pekâlâyı, oluru okey diye söyleyeniniz var mı? Çarpıcı, önemli haberler flash haber, Yaşa, varol sevinçleri oley oley, şaşırınca woov diyeniniz, Yıldızları star diye seyredeniniz var mı? Vırvırık dağının tepesindeki köyde, Cafe-show levhasının altında, Acının da acısı, neskaaaave içeniniz var mı? Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken, Dilimizin çalındığını, talan edildiğini, Özün, el diline özendiğine içi yananınız var mı? Masallarımızı, tekerlemelerimizi, Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik. Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı? Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum, Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı? Bir ferman yayınlamıştı... hani Hayal meyal hatırlayıp da sahip çıkanınız var mı?
Nadiye Sarıtosun
http://haber.gazetevatan.com/Haber/360422/1/Gundem
Osman Bey, sabah saat 7.00´de Casio masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı. Puffy yorganını kaldırdı. Hugo Boss pijamalarını çıkarıp Adidas terliklerini giydi. WC´ye uğradıktan sonra banyoya geçti. Clear şampuanı ve Protex sabunuyla duşunu aldı. Colgate ile dişlerini fırçaladı. Rowenta ile saçlarını kuruttu. Bill´s gömleğini ve Pierre Cardin takımını giydi. Lipton çayını içti. Sony televizyonda medya özetlerini ve flash haberleri izledi. Citizen kol saatine baktı. Aile fertlerine çav deyip Hyundai otomobiline bindi. Blaupunkt radyosunu açarak, rock müziği buldu. Ağzına bir Polo şeker attı.
Şehrin göbeğindeki Mega Center´daki ofisine varınca, Casper bilgisayarını çalıştırdı. Microsoft Excel´e girdi. Ofisboy´dan Nescafe´sini istedi. Saat 10.00´a doğru açlığını yatıştırmak için Grissini yedi. Öğlen Wimpy´s Fast Food kafeteryaya gitti. Ayaküstü Coca Cola ve hamburgeri mideye indirdi. Camel sigarasını yakıp Star gazetesini karıştırdı.
Akşamüzeri iş çıkışı Image Bar´a uğrayıp CB´sini yudumladı, sonra köşedeki Shopping Center´a uğradı. Eşinin sipariş ettiği Persil Supra deterjan, Ace çamaşır suyu, Palmolive şampuan, Gala tuvalet kâğıdı, Sprite gazoz ve Johnson kolonyayı alarak kasaya yanaştı. Bonus kartıyla faturayı ödedi. Hafta sonu eşi Munevver´le Galeria´ya giden Osman Bey, Showroom´ları dolaşıp Kinetix ayakkabı, Lee Cooper blue jean satın aldı.
Akşam evde bir gazetenin verdiği TV Guide´a göz atan Osman Bey, kanallar arasında zapping yaparak, First Class, Top Secret, Paparazzi gibi programları izledi. Aynı anda Outdoor dergisini karıştırdı. Saat 22.00´ye doğru Show´da Türk dili üzerine panel başladı. Uykusu gelen Osman Bey, televizyonu kapatıp yatak odasına geçerken, kendini mutlu hissetti. "Ne mutlu Türk´üm diyene" diye gerindi...
|
|
12. |
01 Mar 2011 Tue 01:49 pm |
I would say
"hareketli" is a better translation for "mobile"
while
"taşınabilir" means "portable".
You can not say " hareketli" for " mobile " . Sorry but that does not make sense at all.
portable: |
portatif eşya, taşınabilir eşya |
|
portable: |
[sıfat] portatif, seyyar, taşınabilir, katlanır |
<[script] type="text/javascript">
|
portable computer: |
tasinir bilgisayar |
<[script] type="text/javascript">
|
portable radio: |
tasinabilir radyo |
<[script] type="text/javascript">
|
portable radiocommunication set: |
tasinir alici verici |
"Hareketli" is more like active,alive. If you say "Hareketli Telefon" you will get empty expressions on turkish people"s face.
So best turkish word for this case is "taşınabilir telefon "
|
|
13. |
01 Mar 2011 Tue 02:01 pm |
You can not say " hareketli" for " mobile " . Sorry but that does not make sense at all.
Yes I can! And sorry it does make sense!
Here is the definition for "mobile":
- migratory; "a restless mobile society"; "the nomadic habits of the Bedouins"; "believed the profession of a peregrine typist would have a happy future"; "wandering tribes"
- moving or capable of moving readily (especially from place to place); "a mobile missile system"; "the tongue is...the most mobile articulator"
And here´s the definition for "portable" and "portability":
- easily or conveniently transported; "a portable television set"
- of a motor designed to be attached to the outside of a boat´s hull; "a portable outboard motor"
- portability - the quality of being light enough to be carried
- Portables - A portable building, or demountable building (Australian English), is a building designed and built to be movable rather than permanently located. ...
- A mechanical device or electrical apparatus manufactured in smaller and lighter form than normal, thereby easier to be carried about. Also, capable of being carried or moved, possibly from one place to another, with ease.
- Easily movable, convenient for carrying; built to withstand movement. This also includes devices that can be easily dismantled, transported to another location and easily reassembled
- Easily movable, convenient for carrying; built to withstand movement. This also includes devices that can be easily dismantled, transported to another location and easily reassembled
|
|
14. |
01 Mar 2011 Tue 02:08 pm |
You can not say " hareketli" for " mobile " . Sorry but that does not make sense at all.
Yes I can! And sorry it does make sense!
Here is the definition for "mobile":
- migratory; "a restless mobile society"; "the nomadic habits of the Bedouins"; "believed the profession of a peregrine typist would have a happy future"; "wandering tribes"
- moving or capable of moving readily (especially from place to place); "a mobile missile system"; "the tongue is...the most mobile articulator"
And here´s the definition for "portable" and "portability":
- easily or conveniently transported; "a portable television set"
- of a motor designed to be attached to the outside of a boat´s hull; "a portable outboard motor"
- portability - the quality of being light enough to be carried
- Portables - A portable building, or demountable building (Australian English), is a building designed and built to be movable rather than permanently located. ...
- A mechanical device or electrical apparatus manufactured in smaller and lighter form than normal, thereby easier to be carried about. Also, capable of being carried or moved, possibly from one place to another, with ease.
- Easily movable, convenient for carrying; built to withstand movement. This also includes devices that can be easily dismantled, transported to another location and easily reassembled
- Easily movable, convenient for carrying; built to withstand movement. This also includes devices that can be easily dismantled, transported to another location and easily reassembled
Again, ask 100 turkish people if which one does make sense " Hareketli Telefon " (mobile phone) or " Taşınabilir Telefon" (mobile phone) . I am 1000 percent sure that 100 out 100 will tell you " Taşınabilir Telefon " may be we might miss one person and that would be you if you are a turk ?
|
|
15. |
01 Mar 2011 Tue 02:16 pm |
Again, ask 100 turkish people if which one does make sense " Hareketli Telefon " (mobile phone) or " Taşınabilir Telefon" (mobile phone) . I am 1000 percent sure that 100 out 100 will tell you " Taşınabilir Telefon " may be we might miss one person and that would be you if you are a turk ?
Go read my post. I mentioned only "mobile" and "portable" words only.
Anf if you include the word "phone" I believe most people call it "cep telefonu" in Turkish", we dont have to do a literal translation in that case, right?
Try it with google translate for example:
For "hareketli", I get:
1- moving
2- mobile
For "taşınabilir", I get:
- portable
- removable
- movable
- transportable
|
|
16. |
01 Mar 2011 Tue 02:23 pm |
Osman Bey, sabah saat 7.00´de Casio masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı. Puffy yorganını kaldırdı. Hugo Boss pijamalarını çıkarıp Adidas terliklerini giydi. WC´ye uğradıktan sonra banyoya geçti. Clear şampuanı ve Protex sabunuyla duşunu aldı. Colgate ile dişlerini fırçaladı. Rowenta ile saçlarını kuruttu. Bill´s gömleğini ve Pierre Cardin takımını giydi. Lipton çayını içti. Sony televizyonda medya özetlerini ve flash haberleri izledi. Citizen kol saatine baktı. Aile fertlerine çav deyip Hyundai otomobiline bindi. Blaupunkt radyosunu açarak, rock müziği buldu. Ağzına bir Polo şeker attı.
Şehrin göbeğindeki Mega Center´daki ofisine varınca, Casper bilgisayarını çalıştırdı. Microsoft Excel´e girdi. Ofisboy´dan Nescafe´sini istedi. Saat 10.00´a doğru açlığını yatıştırmak için Grissini yedi. Öğlen Wimpy´s Fast Food kafeteryaya gitti. Ayaküstü Coca Cola ve hamburgeri mideye indirdi. Camel sigarasını yakıp Star gazetesini karıştırdı.
Akşamüzeri iş çıkışı Image Bar´a uğrayıp CB´sini yudumladı, sonra köşedeki Shopping Center´a uğradı. Eşinin sipariş ettiği Persil Supra deterjan, Ace çamaşır suyu, Palmolive şampuan, Gala tuvalet kâğıdı, Sprite gazoz ve Johnson kolonyayı alarak kasaya yanaştı. Bonus kartıyla faturayı ödedi. Hafta sonu eşi Munevver´le Galeria´ya giden Osman Bey, Showroom´ları dolaşıp Kinetix ayakkabı, Lee Cooper blue jean satın aldı.
Akşam evde bir gazetenin verdiği TV Guide´a göz atan Osman Bey, kanallar arasında zapping yaparak, First Class, Top Secret, Paparazzi gibi programları izledi. Aynı anda Outdoor dergisini karıştırdı. Saat 22.00´ye doğru Show´da Türk dili üzerine panel başladı. Uykusu gelen Osman Bey, televizyonu kapatıp yatak odasına geçerken, kendini mutlu hissetti. "Ne mutlu Türk´üm diyene" diye gerindi...
Also blue ones are loan words from western languages...
alarm - alarme (fr)
pijama - pyjama (fr)
banyo - bagno (it)
şampuan - shampoo (ing)
duş - douche (fr)
televizyon - television (fr)
medya - media (ing)
otomobil - automobile (fr)
radyo - radio (fr)
müzik - musique (fr)
ofis - office (fr)
kafeterya - cafeteria (fr)
hamburger - hamburger (alm)
sigara - cigaro (isp)
gazete - gazetta (it)
deterjan - detergent (fr)
gazoz - gazeuse (fr)
kolonya - colonia (it)
kasa - cassa (it)
kart - carte (fr)
kanal - canal (fr)
program - programme (fr)
panel - panel (fr)
|
|
17. |
01 Mar 2011 Tue 02:27 pm |
Also blue ones are loan words from western languages...
alarm - alarme (fr)
pijama - pyjama (fr)
banyo - bagno (it)
şampuan - shampoo (ing)
duş - douche (fr)
televizyon - television (fr)
medya - media (ing)
otomobil - automobile (fr)
radyo - radio (fr)
müzik - musique (fr)
ofis - office (fr)
kafeterya - cafeteria (fr)
hamburger - hamburger (alm)
sigara - cigaro (isp)
gazete - gazetta (it)
deterjan - detergent (fr)
gazoz - gazeuse (fr)
kolonya - colonia (it)
kasa - cassa (it)
kart - carte (fr)
kanal - canal (fr)
program - programme (fr)
panel - panel (fr)
Yes but I only colored the brand names so as to point out that they are everywhere...
|
|
18. |
01 Mar 2011 Tue 02:34 pm |
Go read my post. I mentioned only "mobile" and "portable" words only.
Anf if you include the word "phone" I believe most people call it "cep telefonu" in Turkish", we dont have to do a literal translation in that case, right?
Try it with google translate for example:
For "hareketli", I get:
1- moving
2- mobile
For "taşınabilir", I get:
- portable
- removable
- movable
- transportable
I know what hareketli and what tasinabilir is. Our main point is "Mobile Phone" , to make the word "mobile phone " make sense in turkish not a made up word like "cep telefonu". Cus people one day will not be carrying their mobile phones in their pockets for the health reasons.we can carry mobile phones wherever we go. So it is movable. thats what argument was initially.
|
|
19. |
01 Mar 2011 Tue 02:43 pm |
I know what hareketli and what tasinabilir is. Our main point is "Mobile Phone" , to make the word "mobile phone " make sense in turkish not a made up word like "cep telefonu". Cus people one day will not be carrying their mobile phones in their pockets for the health reasons.we can carry mobile phones wherever we go. So it is movable. thats what argument was initially.
And did I mention "mobile phone" anywhere? No.
I was talking about "mobile" and "portable" words only and you came with some other conclusions.
|
|
20. |
01 Mar 2011 Tue 02:51 pm |
I know what hareketli and what tasinabilir is. Our main point is "Mobile Phone" , to make the word "mobile phone " make sense in turkish not a made up word like "cep telefonu". Cus people one day will not be carrying their mobile phones in their pockets for the health reasons.we can carry mobile phones wherever we go. So it is movable. thats what argument was initially.
"Mobile phone" is only a UK term.
Americans call it a "cell phone" from the fact that the coverage is in cells.
Germans call it a "handy".
For translation, we need to look not literally word for word but what it means to the people themselves. The English thought "this phone can be moved about" so they called it mobile. The Americans "this works from cell transmitters" so they called it a cell phone. If it made sense to the first Turks that "this goes in my pocket" then cep phone is a great name (although mine is usually in my handbag
"Making sense" is a concept that applies to your own logic of looking at the world. But translation is about getting into the other person´s logic. Turks have a phrase which sums it up great: "learn a second language, gain a second soul"
|
|
21. |
01 Mar 2011 Tue 02:59 pm |
"Mobile phone" is only a UK term.
Americans call it a "cell phone" from the fact that the coverage is in cells.
Germans call it a "handy".
For translation, we need to look not literally word for word but what it means to the people themselves. The English thought "this phone can be moved about" so they called it mobile. The Americans "this works from cell transmitters" so they called it a cell phone. If it made sense to the first Turks that "this goes in my pocket" then cep phone is a great name (although mine is usually in my handbag
"Making sense" is a concept that applies to your own logic of looking at the world. But translation is about getting into the other person´s logic. Turks have a phrase which sums it up great: "learn a second language, gain a second soul"
"Cep telefonu" is a bit long and you can likely hear only "cep" used for it.
Beni "cep"ten ara. Call me from your "mobile".
"Ceb"in nerede? = Where is your "mobile"?
|
|
22. |
01 Mar 2011 Tue 03:06 pm |
"Mobile phone" is only a UK term.
Americans call it a "cell phone" from the fact that the coverage is in cells.
Germans call it a "handy".
For translation, we need to look not literally word for word but what it means to the people themselves. The English thought "this phone can be moved about" so they called it mobile. The Americans "this works from cell transmitters" so they called it a cell phone. If it made sense to the first Turks that "this goes in my pocket" then cep phone is a great name (although mine is usually in my handbag
"Making sense" is a concept that applies to your own logic of looking at the world. But translation is about getting into the other person´s logic. Turks have a phrase which sums it up great: "learn a second language, gain a second soul"
Marionin put the last dot to the argument (Son noktayı koydu) !
|
|
23. |
01 Mar 2011 Tue 06:21 pm |
TURKÇEYE MEKTUPLAR
Tansu Bele
Sevgili Türkçem;
Sevgili, biricik dilim: Düşüncelerim, duyarlılığım, sevgilim, bir tanem. Uzunca bir süredir seninle yakından yakına, derinden derine, içten içe, sarmaş dolaş görüşemez olduk. Ayrılmış değil de ayrı düşmüş gibiyiz. Uzaklaşmış sayılmayız ama aramıza sokulmuş birtakım engellerle uzaklaştırılmış gibiyiz birbirimizden... Sana bu nedenle mektup yazmak istedim. Açıkçası senin varlığın/ “var” oluşun konusundaki duygusal inancımın saf ve dürüst içtenliğine, kalemimin aracılığıyla ulaşmayı diledim. Ben bu içtenliğe öylesine gereksinim duymaktayım ki: senin varlığını, hiç bugünkü gibi yüreğimin sonsuzluklarından çağırmamış, özlememiştim. Bil ki, artık benliğimin bütün gücüyle özlemekteyim seni: çünkü gereksinmekteyim. Varlığım, varlığına gereksinmekte... Dahası, sanırım senin de bildiğin gibi, mektup duygu ve düşünceler arası iletişim kurmanın en kestirme yolu. Ayrıca, bu iletişimin en büyük girişimi olan yazmak? Yazı edimi ya da yazında, mektup ölçüsünde hiçbir tür duygusallığın ve düşünselliğin birebir ve olağandışı sıcaklığını, erişebilirliğini bugüne dek sağlayamadı. Ne bunca şiir, ne öykü/roman/deneme ve günlüklerle, duyguların ve düşüncelerin sana olan özlemleri dindiremedi, açıklanamadı. Sana yani dile getirelemedi. İşte bu açıdan mektup, çok değerli bir aracı.
Bir de mektubun, bana göre alıcısı için olduğu ölçüde, vericisi açısından da bir başka önemi var: Şöyle ki, yazdıklarıyla gönderme yapan, bu arada kendi duygu ve düşüncelerini de tartmak sınamak olanağı bulur. Mektup da, bu iş için biçilmiş kaftandır neredeyse;sevginin ve nefretin en dolaysız, en belirgin dışavurumsal yazın türüdür. Sanırım şimdilerde mektubun, bilgisayar aracılığıyla yeniden gözde olmasının açıklaması da bu olsa gerek: Yalnız bu noktada yanıltıcı olan, mektubu gönderenin, onu ‘ salt kendine dönük ‘ bir iletişim aracı olarak kullanması, bu arada senin tepkilerini de gözardı edebilmesi...
Oysa benim sana mektup yazmak istememin nedeni, doğrudan seninle ilgili. Amacım bütünüyle sana yönelik; derdim, sıkıntım seninle, nedenimin kaynağı sende. Bu konuyu ilerde, başka mektuplarımda daha geniş biçimde deşmeyi deneyeceğim ya; şimdilik izin verirsen ilkin senden ne beklediğime, gerçekte beklentimin ne olduğuna kısaca değinmekle yetineyim. Başka türlü söylersem, sana duyduğum gereksinimimi ve özlemimi belirttim ama seni neden özlediğimi sanırım açıklamam gerekiyor.
Bir kez, ben doğdum doğalı hiç bugünkü gibi ‘dışımda’ bulmamıştım, duyumsamamıştım seni. Senin ‘ sen ‘ , yani benden ayrı gayrı ve neredeyse bir yabancı olduğunu bilmezdim. Benim için sen, ‘ben’din sevgili dilim: Ben’i doğuran da, yoğuran da, sendin. Benliğimi işleyen, aklımı eğiten, bilgimi damıtan ve çoğaltan, dışımdaki dünyayla ilgiler kurmamı sağlayan, bütün dışsal ilişkilerimi geliştiren ve sağaltarak düzelten sendin. Öyle ki, sen benim gerçek annemsin, yaşamım seninle başladı, diyebilirim. Sen, elli yıl önce yaşamımın alacalı denizinde çıktığım yolculuğun pusulası, beden-gemimin yol göstericisi oldun.
Gemimin, yani belleğimin açıldığı yaşam denizinin tarihini ve coğrafyasını, geçmişini ve geleceğini yazan güneşler, aylar, yıldızlar, bulutlar, çevrenler, akyeller, karayeller, yeni karalardı senin bütün şiirlerin, destanların, romanların, öykülerin, denemelerin... İzleklerini, yani izlediği akıntıların yol yanlışlarını / haritalarını belirmeyen şarkılarını, duygularını haykıran, seslendiren sirenlerini, senin karasularında dolaşırken duydum ben: Sirenlerinin beni çağıran seslerinin tınısı baştan çıkarıcıydı ama aldatııcı değildi. O seslerin, kimi zaman gemimi yeni bir karaya çağıran kuştan, “Çalıkuşun”ndan, kimi zamansa bir başka teknenin,”Medarı Maişet Motoru” nun güvertesinden çığlıklarını duyar, kiminde “Aganta Burina Burinata ! “ diyerek kükreyen bir deniz aslanından gümbürdediğini işitip irkilir, kimi de, “ Memleketimi seviyorum! “ , “Anlatamıyorum”, “ASU” diye diye, “Sen Beni Sev! Boğaziçi Şıngır Mıngır! Sevdim Seni Ey İnsan! “ diye diye, “Güneşle! Güneşle! “ diye diye, yolumu yordamımı aydınlatığını görür, düşerdim artlarına...
“Haritada Bir Nokta”ydım, senin noktan: Ey benim saydam perim, göz alıcı, gönül çelen renk renk kanatlarınla capcanlı , dipdiri uçuşan deniz kızım! Doğruluğuna, yalınlığına, içtenliğine öylesine tam inanır, beni kandıramadığını bilir, hiç mi hiç yabancılamazdım ki seni. Benimsin ve ‘Ben ‘sin derdim bütün gücümle.
Sevgili anadilim! Şimdi karalamakta olduğum şu satırlara bakıp da, seni artık sevmediğimi düşünme sakın, ne olur. Bunca yıldır tek denizim saydığım senden başkası var oldu mu sanki benim için? Ama nasıl desem bilmem ki, sen benim gemime yol veren tek güzel denizim: Bil ki sen artık benim için, geçmiş günlerimizdeki tanışım, saflığına, temizliğiine vurulduğum o sevgili değilsin. Yabancısın bana , gitgide yabancılaşmaktasın. Artık gitgide puslanıp bulanıklaşan sislerle, fırtınalarla çalkalanıp boğuşan sen, şimdi bir süredir kararan bir düş gibisin. Belleğim karanlık, paslı bir düşün yıkıntısal sularının boğuntusu altında bulunmakta sanki...Odysseus’un umutsuzluğundan başka sarılacağı günü, sığınacağı evi, tutacağı yolu teknesi gibi tıpkı, beden-gemim yalnızca ıssızlaşıp çoraklaşan, “gurbet” leşen dalgaların itici , ürkünç sığlığına bırakılmış, umarsızca sallanarak sürüklenmekte. Şimdi, gemimin yoluna açılan her çevren birer sanal gökyüzü perdesi. Gemimin, bu çevrenlerdeki uğradığı her kıyı, uydurma ve yapay sözden- kalelerin, sözde kulelerin, söz-kavaflarının, sürüsüne bereket özensiz ve şişirme “Kavafi”nin sömürge valilikleri. Sen : Benim her bir dalgasının köpüğü inci tanesi gibi öpülesi denizim! Şimdi bu ürkünç ve yaban elleri ve maskeleriyle kuşatılmış kıyılarda tutsak, acınası, boynu bükük bir deniz tanrıçası gibisin. Benim tanrıçam: yoluma çıkan her kıyıda zincirlere vurulmuş bir köle tanrıça gibisin. Ellerine kollarına nasıl zincirler bağlamaktalar, güzelim kanatlarına hangi boyunduruklar, ne kilitler vurmaktalar böyle? Seni o kıyıdan bu kıyıya o göz boyayıcı, görkemli, baştan çıkaran sirenleriyle çekerek sözden - yabancı kalelerin burçlarına bayrak yapan, zindanlarına kapatan gücün gizemi ne? Gerçekte, bu sirenler seni neden, nerelere çağırmakta, sürüklemekte? Neden ille de baştan çıkarıcılıklarını ve seni o yabancı “el” lere uyarlama araçlarını, benim hiç anlayamadığım, alışamayacağım bir takım “adaptasyon”; “aksiyon”, “avantaj” ve bunun gibi pek çok “el “in işi maskelerin ardını gizlemekteler? Nedir bu senin güzel yüzünün anlamlarına, kavramlarına takılan çeşit çeşit maskeler, kim bunlar ? Neden gemimin uğrağı kıyılarda karşıma artık sen; bu değişik, yabancı maskelerle süslenmiş, süslendirilmiş olarak çıkmakta, çıkarılmaktasın? Neden bir elin “capitol”da ise, öbürünün göbeğinde “center “ yazıyor? Neden, sürekli Türkçesine uydurduğun “deklarasyon”larla uğraştırmaktasın beni, dilinin has şiiri yerine? Kulaklarımı tırmalamaktasın? “Deşifre”lerinle, “assimilasyon”larınla daha çok ilgimi çekeceğini mi ummaktasın? Neden tanıtımını yaptığın her aracıda, bir yabancı “el”in damgası var? “Ajanda”ların, “bellona”ların, “becel”lerin, “puffy “lerin, “reytig”lerinle güzelliklerine yepyeni güzellikler kattığını mı düşünüyorsun? Uzattığın parmakuçlarında yazgını değil, “destinasyon”unu okumanın anlamı nedir? Seninle yakınlaşmak, bütünleşmek iistediğimde önce “entegrasyon” diye tutturuyorsun, ardından, ben artık böyle, çağdaşça koşuyorum seninle, diye diretiyorsun bana! Yakınlaşmamızı istiyorsam, “referans”larımı göstermeliyim, “performans”ımı sergilemeliyim, “radikal”lığımı kanıt-baskı yapıyorsun, ayrıca “konjoktür”ünü açıklamam için ter ter tepiniyorsun.
Denizkkızım, tanrıçam! Benim güzeller güzeli anadilim, sevgili Türkçem! Sana neler oldu böyle, kim ne yaptı, niçin yaptılar? Nedir bu halin, sıkıntın ne, kim çıldırttı seni? İnan ki seni tanıyabilmem bile artık çok güç, çok geç... Bir zamanlar dalgalar boyu estirdiğin püfür püfür esintilerinle ayaklanan kıyılarda, asıl ve neden böylesi değiştiler, değiştirebildiler seni? O akpak , tertemiz denizkızı şarkıların, nasıl oldu da ölümcül sirenlerin seslerine dönüştü? Ölüyorsun tanrıçam, bil ki seni öldürüyorlar! Çağdaşlık, küresellik diye diye, sana binbir yüz yakıştıran, bundan da utanmaz bir övünç duyan korkunç “kolleksiyon” culara kurban gidiyorsun. Bense dayanamıyorum: Beden - gemim hâlâ senin peşinde bir o yana bir bu yana , kıyılardan kıyılara... Senin ölümünle, bende günden güne yokoluşa doğru çekile çekile, ben de öle öle... Odysseus’un, gerçek evinden, yuvasından -annesinden- uzakta, yoluna yeni yaşam umutlarını saça saça onu ölüme sürükleyen yabancıların, yabancı ve ölümcül seslerin çağrısına kapılmış teknesi gibi, beden- gemim sürükleniyor. Belleğim seni, önüne çıkan her çevrende düştüğün tutsaklıklar içinde umarsızca izleye izleye çürüyor.
İşte sana bu mektubu, bu düşüncelerle yazmaya giriştim. Seninle ancak, doğrudan iletişim kurmamı sağlayabilecek tek aracı olduğunu düşündüğüm mektubumla ulaşabileceğimi düşlediğim için... Yeniden senin o yalın, süssüz, sana hiç yakışmayan yabancı takılardan arınmış, salt benim olan beden-diline kavuşmak özlemiyle yana yana... Seni, kendi öz benliğinle kazanana dek de seninle mektuplaşmayı sürdüreceğime and içerek; benim eşsiz dilim.
-----------------------------------------------------------------------------------
KAYNAKÇA: Çalıkuşu: Reşat Nuri Güntekin ‘ in bir yapıtının adı Medarı Maişet Motoru : Sait Faik’in bir yapıtının adı Aganta Burina Burinata: Halikarnas Balıkçısı Çevat Şakir Kabaağaçlı’nın bir yapıtının adı. Memleketimi Seviyorum: Nazım Hikmet’in bir şiirinin adı. Anlatamıyorum: Orhan Veli’ nin bir şiirinin adı ASU: Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın bir şiirinin adı Sen Beni Sev: Salâh Birsel’ in bir yapıtının adı Boğaziçi Şıngır Mıngır : Salâh Birsel’in bir yapıtının adı Sevdim Seni Ey İnsan : Salah Birsel’in bir yapıtının adı Güneşle: Nermi Uygur’un bir yapıtının adı Haritada Bir Nokta: Sait Faik’ in bir öyküsünün adı
SÖZLÜK (M.Nuri Karaküçük’e, değerli açıklamaları için teşekkür ederim.) Kavaf : (Ar.) Ucuz, şişirme, özensiz işçilik Kavafi: (Ar.) Kafiyeler, uyaklar Adaptasyon: (Fr.) Uyarlama Aksiyon: (Fr) Eylem Avantaj: (Fr.) Üstünlük aracı, yarar Capitol : (İt.) Capitolium: Roma’ daki ünlü tepenin adı Center: (İng. centre) Merkez, yönetimsel bölge Deklarasyon: (Fr.) Bildirme, açıklama Deşifre: (Fr.) Çözülmüş, açıklanmış Assimilasyon : (Fr.) Benzer kılmak, sindirmek Ajanda: (Lat.) Andaç,takvim, anmalık Bellona: (İt.) Savaş tanrıçası Becel: ? Puffy:? Reting İng. Rating)Sanılan, kestirilen, orantısal sınıflandırma Destinasyon: (İng.) Yazgı, yer Entegrasyon : (Fr.) Bütünleşmek ReferansFr.) Yararlılık belgesi Performans : (İng.) Başarı gücü Radikal : (Fr.) Kökten Etüd Fr.) Araştırma, inceleme Etap: (Fr) Aşama,kademe Konjonktür: (Fr.) Koşulların bir araya gelişi Koleksiyon: (Fr.) Derleme Kriter: (Fr.) Ölçüt
|
|
24. |
27 Mar 2011 Sun 04:02 pm |
vantuz Fr. ventouse = Çekmen
volkan Fr. volcan = Yanardağ
voltaj Fr. voltage = Gerilim
volüm İng. volume = Ses düzeyi, Ses
voleybol İng. volleyball = Uçan top
|
|
|