Turkish Poetry and Literature |
|
|
|
1
|
240. |
30 Mar 2007 Fri 01:13 am |
PART 68,
Asanbay Kafe’den ayrıldığımızda saat, sabahın dördüne geliyordu. Ben ve belki biraz da Maral Hanım hariç, neredeyse grubun tamamı sarhoştu. Hocaları grup grup taksilere bindirip evlerine gönderdikten sonra, Maral Hanımı da ben apartmanına götürdüm. İtiraz etmesine rağmen, dairesinin kapısına kadar kendisine eşlik ettim. Güzel kadın, kapıyı açtı ve içeri girmeden önce, biraz mahcup bir tavırla, birlikte bir kahve içmeyi teklif etti. Bu teklifi kabul etmek, arkasından gelecek muhtemel bir maceranın başlamasına da bilerek izin vermek anlamına gelecekti. Karşımda duran genç kadının ışıl ışıl parlayan gözlerine bakmakta zorlanıyordum. En doğrusu hemen oradan ayrılmamdı. Çok yorgun olduğumu belirterek davetini nazikçe reddettim. Nezaketime rağmen, yine de onu kırmış olabileceğimi düşÃ¼nürken, yüzünde anlayışlı bir ifadenin belirdiğini fark ettim. Gülümseyerek:
-Fatih Bey, Luda’nın sizin hakkınızdaki kanaatlerinin ne kadar isabetli olduğunu bu akşam ben de anladım. Siz, gerçek bir centilmensiniz. Gece boyunca sergilediğiniz içten davranışlarınız için, beni yalnız bırakmadığınız için, evime kadar getirmek inceliğini gösterdiğiniz için ve şu yarı sarhoş halimden yararlanmadığınız için size teşekkür edebilir miyim?†dedi ve aniden yaklaşarak yanağıma bir öpücük kondurdu. Sonra, gülerek, ‘iyi geceler’ dedi ve kapıyı kapattı.
|
|
241. |
30 Mar 2007 Fri 11:04 pm |
PART 68
When we left Asanbay Café, the time was almost four in the morning. Except for me and maybe Ms. Maral to some extent, almost the whole group was drunk. After I put the teachers group by group in taxis and sent them to their homes, I took Ms. Maral to her apartment house. Although she objected, I accompanied her to her flat door. The beautiful woman opened the door and before entering inside, offered in a somewhat bashful expression to drink coffee together. To accept this offer meant allowing the beginning of a probable adventure, that was going to come after it, knowingly. I was having a hard time looking at the brightly sparking eyes of the young woman standing in front of me. The best thing to do was to leave there immediately. Clarifying that I was very tired, I rejected her invitation gently. Thinking that although my politeness, I still might have offended her, I noticed an understanding expression appearing on her face. While smiling she said:
- Mr. Fatih, tonight I too understood how fitting Luda's opinions about you are. You are a real gentleman. May I thank you for exhibiting a sincere behavior all night long, for not leaving me alone, for showing the tact to bring me to my house, and for not taking advantage of my half drunk state?" and suddenly getting close she landed a kiss on my cheek. Then, laughing, said "good night" and closed the door.
|
|
242. |
31 Mar 2007 Sat 01:09 am |
PART 69,
Dairemin kapısından içeri girdiğimde, yorgunluktan pelteye dönmüş haldeydim. Ãœzerimi değiştirmeden, elbiselerimle yatağa uzandım. Anında, sızmışım.
* * *
Pazartesi, benim için haftanın en yoğun ders günüydü. Cumartesi gecesinin yorgunluğunu hala üzerimden atamamıştım. Öğleden sonraki son dersimden çıkmış odama doğru giderken, dersle ilgili sorular soran birkaç öğrencime cevap vermeye çalışıyordum. Çocuklar şiir tahlilini çok seviyordu. Bu dersimizde, Attila İlhan’ın ‘Ben Sana Mecburum’ adlı şiirini incelemiştik. Tam odamın kapısını açıyordum ki cep telefonum çaldı. Arayan, Luda’ydı. Konuşurken sesi titriyordu:
- Fatih Bey, hemen sizinle konuşmam lazım. Müsait misiniz? Görüşebilir miyiz?
Oldukça endişelenmiştim. Luda’ya cevap vermeden önce, öğrencilere döndüm ve:
-Arkadaşlar, isterseniz daha sonra devam edelim.†dedim. Çocuklar vaziyetimi anlayışla karşıladılar:
-Tamam hocam, siz konuşun. Sorularımızı gelecek dersimizde sorarız.†diyerek, aceleyle yanımdan ayrıldılar. Odama girdim, kapıyı kapattım ve telefonda bekleyen Luda’ya:
-Ne oldu, Luda? Sesin hiç de iyi gelmiyor. Neyin var?†diye sordum. Genç kadın, ağlamaklı bir ses tonuyla cevap verdi:
-Fatih Bey, telefonda anlatamam. Hemen görüşebilir miyiz?â€
|
|
243. |
31 Mar 2007 Sat 07:33 pm |
PART 69
When I entered my flat, I was in a "pudding like" situation (I'm not sure it can be said that way in English...) because of tiredness. Without changing my clothes, with my outfit, I stretched out on the bed. In a moment I passed out.
* * *
Monday was the busiest class day of the week for me. I still haven't managed to get rid of Saturday night's tiredness. When I was walking towards my room after finishing my last afternoon lesson, I was trying to answer a few students who asked questions concerning the lesson. The kids just loved to analyze poems. In this lesson we have examined Atilla Ilhan's "I Need You" named poem. I was just opening my room door when my cell phone rang. The caller was Luda. Her voice was trembling when talking:
- Mr. Fatih, I need to talk with you right away. Is it suitable for you? Can we meet?
I became quite worried. Before answering Luda I turned to the students and said:
- Friends, if you like, we'll continue later."
The kids responded to my situation with understanding:
- All right my teacher, you go ahead and talk. We'll ask our questions in the next lesson", saying that they left me quickly. I entered my room, I closed the door and asked Luda, who was waiting on the phone:
- What happened Luda? Your voice doesn't sound well. What's with you?"
The young woman answered with a ready to cry voice tone:
- Mr. Fatih, I can't explain on the phone. Can we meet immediately?
|
|
244. |
31 Mar 2007 Sat 07:42 pm |
in english i think the equivalent would be vegetable like..u mean unable to do anything right?
|
|
245. |
31 Mar 2007 Sat 07:51 pm |
yeah, feeling like a floor rag, something like that
thanks Robyn
|
|
246. |
31 Mar 2007 Sat 07:54 pm |
no problems
|
|
247. |
31 Mar 2007 Sat 10:01 pm |
Part 70,
Kaygım artmaya başlamıştı. Vakit kaybetmeye gerek yoktu:
-Pekala Luda. Yarım saat sonra, sizin üniversitenin yakınındaki Kafe Four Season’da buluşalım. Orayı biliyorsun, değil mi?†diye sordum.
-Evet, biliyorum. Yarım saat sonra orada görüşmek üzere..†dedi ve telefonu kapattı. Paltomu giydim, ertesi gün derste gerekecek kitapları kitaplığımın raflarından seçip çantama koydum ve dışarı çıktım. Bitişik odada oturan ve o esnada bilgisayarında yazı yazmakla meşgul olan sekreterim Gulsanam beni görünce, ayağa kalktı ve soran gözlerle bana baktı:
-Kızım, benim acele çıkmam gerek. Önemli bir şey olursa, beni cep telefonumdan ararsın. Tamam mı?†dedim ve odadan ayrıldım. Şans eseri üniversitenin koridorlarından arkadaşlara görünmeden geçtim. Gevezelikle, zaman kaybetmemek için kimseye yakalanmak istemiyordum. Merdivenlerden hızla indim, binanın arka tarafındaki bahçeye açılan kapısından dışarı çıktım ve park yerindeki arabama bindim.
Cafe Four Season’a tam zamanında ulaşmıştım. Burası, benim favori yerlerimden biriydi. Amerikan Ãœniversitesine oldukça yakındı. Hemen bitişiğinde de Rus Dram Tiyatrosu vardı. Bişkek’in tam ortasında yer alan büyük bir parkın içindeki bu kafeye fırsat buldukça gelir, kitap okur ve çay içerdim.
|
|
248. |
01 Apr 2007 Sun 08:38 pm |
Part 70
My anxiety began to rise. There was no need to lose time:
- Ok Luda. In half an hour, let's meet at Four Season Café near your university. You know that place, don't you?" I asked.
- Yes, I know. See you there in half an hour..." she said and shut the phone. I wore my coat, I chose the books needed to the lesson tomorrow from my library shelves, put them in my bag and got out. When my secretary Gulsanam, who sat in the next room and at that moment was busy writing an article on her computer, saw me, she stood up and looked at me with asking eyes.
- My girl, I have to go out urgently. If anything important happens, call me on my mobile phone, ok?" I said and left the room. Luckily I passed by the university corridors without being seen. I didn't want to be caugt with chattering by anyone, in order not to lose time. I went down the stairs quickly, I went out of the door that opened to the garden at the back side of the building, and got in my car which was in it's parking place.
I arrived Four Season Café right on time. This was one of my favorite places. It was quite close to the American University. Right next to it there was the Russian Drama Theatre. I used to come to this café, which was located inside a big park right in the middle of Bishkek, whenever I had the chance, read a book and drink tea.
|
|
249. |
02 Apr 2007 Mon 01:37 am |
Part 71,
Özellikle yaz aylarında, bahçesindeki dev ağaçların altına yerleştirilmiş masalardan birinde oturarak parkın güzelliğini seyretmek ya da akşamları bahçeye kurulan sahnede çok yetenekli bir müzik grubu tarafından verilen müzik konseri eşliğinde, akşam yemeğimi yemek gerçekten çok keyifliydi.
Kafenin içine girdim ve etrafa bir göz attım. Fazla müşteri yoktu. Sadece birkaç masada, yabancı olduklarını tahmin ettiğim yaşlıca insanlar oturuyordu. Luda, salonun daha tenha görünen köşesindeki masalardan birini seçmişti. Beni görünce eliyle işaret etti. Yanına gittim, selam verdim ve paltomu çıkarıp karşısına oturdum. Kızcağız, gerçekten çok kötü görünüyordu. Masmavi gözleri kızarmış, gözkapaklarının çevresinde mor halkalar belirmişti. Sanki geceyi ağlayarak uykusuz geçirmiş bir hali vardı. Hal hatır sorma faslını unuttum ve hemen konuya girdim:
-Ne oldu, Luda? Bu ne hal? Kötü bir şeyler mi oldu?†Genç kadın, elimi tuttu ve ağlamaklı bir ses tonuyla cevap verdi:
-Evet, Fatih Bey, çok hem de çok kötü bir şey oldu!†Sözünü tamamlar tamamlamaz, gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Hemen masadaki peçetelerden birini uzattım ve:
-Lütfen biraz sakin ol, Luda! Ne olduğunu bana da söyler misin? Problemin ne olduğunu öğrenirsem, belki yardımcı olabilirim.†dedim.
|
|
250. |
02 Apr 2007 Mon 06:54 pm |
Part 71
Especially on summer months, it used to be really very pleasant to sit at one of the tables that were placed under the giant trees in its garden and watch the beauty of the park, or to eat supper at nights with the company of the music concert that was played by the very talented music group on the stage built at the garden.
I entered the café and looked around. There weren't many customers. Only elderly people I guessed that were foreigners were sitting at some of the tables. Luda has chosen one of the tables at a more isolated corner of the room. When she saw me she waved her hand. I went near her, I greeted her and after removing my coat, I sat in front of her. The poor girl was looking really bad. Her deep blue eyes have turned red, purple circles surrounded her eyelids. She looked as if she had passed the night crying without sleep. I forgot the health inquiry stuff and got to the point immediately:
- What happened, Luda? What's going on? Anything bad happened?"
The young woman held my hand and answered in a crying-like voice:
- Yes, Mr. Fatih, something very very bad happened."
As soon as she finished her words, tears began to flow from her cheeks. I was confused about what I was supposed to do. I handed one of the napkins from the table and said:
- Please calm down a little, Luda! Will you tell me what it is? If I know what the problem is, maybe I can be helpful."
|
|
|