Turkish Poetry and Literature |
|
|
|
1
|
200. |
12 Mar 2007 Mon 11:55 pm |
Quoting Elisa: Quoting Ayla: it's not that my Turkish is that good... |
I think someone is being a bit too modest here
|
I completely agree with you, Elisa.
|
|
201. |
13 Mar 2007 Tue 12:03 am |
PART 55,
Luda, tatlı kahkahalarından birini attı ve:
-Aman Fatih Bey! İyi ki karşılık vermiyorsunuz. Ya bir de karşılık verseydiniz, hâlimiz ne olurdu!’’ dedi. Sonra, gözlerimin içine baktı ve yanındaki iki sandalyeyi göstererek devam etti:
-Buyurun, böyle oturun. Bunları size ayırmıştık.
Şahid’in koluna girdim ve hafifçe iterek Luda’nın bitişiğindeki sandalyeye onun oturmasını sağladım. Ben de yanına oturdum. Benim bitişiğimde ise, daha önce hiç görmediğim, oldukça güzel genç bir Kırgız Hanım oturuyordu. Ona bakışım, Luda’nn gözünden kaçmadı. Şahid’in yanından uzanarak:
-Fatih Bey! Sizi tanıştırayım. Maral.. Benim çocukluk arkadaşım. Ãœniversiteyi de birlikte okuduk. Daha sonra o, Amerikalı bir öğretim üyesi ile evlenerek Amerika’ya gitti. Amerikan kültürü alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. Maalesef, geçen yıl eşini kaybetti. Kırgızistan’a döneli bir ay oluyor. Bu hafta da bizim Ãœniversitede göreve başladı.’’ dedi. Sonra da Maral Hanıma dönerek:
-Maralcığım! Fatih Bey, Türkiye’den.. Burada, Kırgız-Türk Manas Ãœniversitesinde ve bizim üniversitede öğretim üyeliği yapıyor. Bizde Türkçe öğretiyor. Onun sevimli görünüşÃ¼ne aldanmamanı tavsiye ederim. Çok keskin bir dili vardır ve karşısında dikkatli konuşman gerekir. Yoksa seni konuştuğuna, konuşacağına pişman eder!’’ diye sözünü tamamladı. Maral Hanım, gülümseyerek:
-Evet! Biraz önce şahid oldum..’’ diye cevapladı Luda’yı.. Luda, bizi nazikçe tanıştırırken, yapacağını da yapmıştı bana !
|
|
202. |
13 Mar 2007 Tue 07:10 pm |
PART 55
Luda laughed one of her sweet loud laughters and said:
- Oh mr. Fatih! It's a good thing that you're not replying. If only you did reply, what would become of us?
Then she looked into my eyes and continued, showing the two chairs near her:
- Please, sit here. We reserved these for you.
I engaged my arms into Shahid's and pushing him gently I ensured that he would be sitting on the chair right next to Luda. And I sat next to him. And right next to me was sitting, a young and rather beautiful Kyrgyz lady I haven't seen before. My glance at her didn't escape Luda's eyes. Reaching out from Shahid's side she said:
- Mr. Fatih! I'll introduce you. Maral... My childhood friend. Also we studied in University together. After that she married an American teacher and went to America. She made her high (master?) and doctorate degrees on the subject of American culture. Unfortunately, she lost her husband last year. It's been one month since she's come back to Kyrgyzstan. And this week she started to work in our university.
Then turning to Ms. Maral:
- My dear Maral! Mr. Fatih is from Turkey. He is a lecturer here in Kyrgyz-Turkish Manas University and in our university. In ours he's teaching Turkish. I advice you not to be fooled by his charming appearance. He has a very sharp tongue and you need to speak carefully in front of him. Otherwise he'll make you regret for what you said and what you're going to say"... saying that she completed her words.
Ms. Maral answered Luda smiling:
- Yes! A little while ago I witnessed that".
When introducing us politely, she's done what she had to do to me!
|
|
203. |
14 Mar 2007 Wed 12:14 am |
PART 56,
-Hey, Luda!’’dedim. ‘‘Ne yaptığının farkında mısın? Daha tanıştırırken, hanımefendinin benden çekinmesine sebep oluyorsun. Ne yani.. biz adam mı yiyoruz?. Maral Hanım, siz ona bakmayın! Beni de egemenlik alanının içine alamadığı için hırsından çatlıyor. Onun için böyle konuşuyor.’’
Luda, gülümsedi ve imalı biçimde, ikimize bakarak:
-Hiç de çatlamıyorum. Eğer kızacak olsaydım ya da hakkınızda Maral’ı korkutmak isteseydim; sizi yan yana oturtur muydum? Yani, iki bekâr insanı?...’’dedi. Mesajını ikimiz de almıştık. Ben, gayri ihtiyari güldüm. Maral da gülümsedi ve Luda’yı işaret parmağıyla tehdit ederek:
-Ben sana sonra gösteririm!’’ dedi.
Luda, sadece Bölümde değil, burada da başkan rolünde gözüküyordu. Bizim masamıza servis yapan garson kızı çağırdı ve Şahid’le bana bakarak:
-Beyler! Siz gelmeden önce biz yemek siparişlerimizi vermiştik. Siz ne yiyecekseniz, söyleyin lütfen!’’dedi.
Biz, siparişlerimizi verirken müzik programı da başladı. Asanbay Kafe’nin, iki kız, iki erkekten oluşan müzik grubu, Bişkek’teki en iyi gruplardan biriydi. Ayda en az bir kere buraya geldiğim için grup üyeleriyle oldukça yakınlaşmıştım. Timur, Galina ve Viktoria, Rusça ve İngilizce şarkıları yorumlamakta oldukça başarılıydılar. Bir Özbek olan Aslan ise, usta bir saksafoncuydu. Müzisyenlerin dördü de ‘‘Mektepli’’ydi: Timur ve Aslan, Konservatuar mezunuydular; kızlar ise, bu yıl mezun olacaklardı. Türkiye’deki hiç bir arkaplânı olmadan birdenbire popüler olan yeteneksizlerle kıyaslandığında bunların kaliteleri, hemen fark ediliyordu.
|
|
204. |
14 Mar 2007 Wed 08:40 pm |
PART 56
- Hey, Luda!" I said. "Have you noticed what you've done? Even while introducing us, you caused the lady feel reluctant about me. What do you mean... am I a man eater? Ms. Maral, don't listen to her! Because she can't dominate me she's about to explode of anger. That's why she's talking like that."
Luda smiled and looking at the two of us meaningfully she said:
- I'm not about to expload at all. If I was going to be angry, or I would like to scare Maral about you; would I seat you next to each other? Meaning, two single persons?"... We both got her message. I laughed instinctively. Maral smiled too and threatening Luda with her index finger she said:
- I'll show you later!"
Luda, was appearing in the boss role not only in the department, but here too. She called the waitress that was serving our table and looking at Shahid and me she said:
- Misters! Before you came we have already given our orders for food. What will you eat, please say!"
While we were giving our orders, the music program had begun. The music group of Asanbay Café, formed of two girls and two men, was one of the best groups in Bishkek.
Because I came here at least once a month I became quite close to the group members. Timur, Galina and Victoria, were quite successfull with interpreting Russian and English songs. As for Aslan, who was an Uzbek, he was an expert saxophonist. All the four musicians were educated: Timur and Aslan were music school graduates; and the girls were about to graduate this year. When comparing them to the untalented, who became popular in Turkey without any background, their quality was being noticed immediately.
|
|
205. |
16 Mar 2007 Fri 12:05 am |
PART 57,
Timur, programlarına başlamadan önce bir anons yaptı:
-Saygıdeğer hanımlar ve beyler! Bu günün önemini hepiniz biliyorsunuz. Bu gün, hayatımıza anlam ve güzellik katan değerli hanımların günü. Bu yüzden bütün hanımların ‘‘Kadınlar Günü’’nü kutluyor ve ilk şarkımızı, kadınlara armağan ediyoruz.’’
Timur’un anonsunu bütün müşteriler, içten alkışlarla karşıladı. Grubun söylediği ilk parça, güzel bir Rus şarkısıydı. ‘‘Kadın’’ anlamındaki ‘‘Jenşina’’ dışında sözlerinden hiçbir şey anlamadım. Herhalde, kadınlarla ilgili bir şarkı olmalıydı.
Sanırım, benim dışımda kafedekilerin hepsi içiyordu. Masalar, votka, bira, şampanya, şarap ve daha adını bilmediğim türlü içkilerle dolmuştu. Arada bir masalardaki gruplardan bir kişi ayağa kalkıyor ve ‘‘tost’’* söylüyordu. Bu esnada masadaki arkadaşları, dini bir âyindeymişÃ§esine, kadehleri ellerinde, hiç konuşmadan, saygılı bir tavırla konuşmacıyı dinliyor ve sonra onu alkışlayarak içkilerini içiyorlardı. Toplantı bitene kadar masadaki herkes, böyle bir konuşma yapmak zorundaydı. Bir türlü alışamadığım bu âdete, bu gece, maalesef, ben de uyacaktım. Nitekim bizim tören, Luda’nın tostuyla başladı. Arkasından kadehler tokuşturuldu; ancak içkilerin içilmesi aşamasında, korktuğum başıma geldi. Almancacı Maria, benim Sprite içtiğimi fark etti:
-Fatih Bey! Bu yaptığınız hiç doğru değil! Neden bizimle birlikte içmiyorsunuz? Ãœstelik böyle bir günde!...’’dedi.
|
|
206. |
16 Mar 2007 Fri 02:24 pm |
PART 57
Before starting their program, Timur made an announcement:
- Estimable ladies and gentlemen! You all know the importance of this day. Today is the day of the precious ladies who add meaning and beauty to our lives. That's why we congratulate the "Women's Day" of all the ladies and give our first song as a gift to the women". All the customers responded Timur's announcement with sincere applauds. The first piece the group sang was a beautiful Russian song. Except the word "Jenshina" which meant "a woman" I didn't understand anything of its words. Certainly it had to be a song related to women. It seemed that except me everyone in the café was drinking. The tables were filled with vodka, beers, champagne, wine and various drinks I still didn't know their names. Now and then someone from the groups around the tables would stand up and say "cheers". At that time his friends at the table, as if they were in a religious ceremony, their wineglasses in their hands, without talking at all, would listen to the talker with a serious expression and then while applauding him drink their drinks. Till the meeting ended every one at the table had to do that kind of a speech. Unfortunately tonight I was going to adapt to this custom, that I've never got used to. Likewise our ceremony started with Luda's toast. After her the glasses were clincked; But at the drinking of the drinks stage, what I was afraid of happened. The German teacher Maria noticed that I was drinking Sprite and said:
- Mr. Fatih! What you're doing isn't right at all! Why aren't you drinking with us? Furthermore in a day like this!"
|
|
207. |
16 Mar 2007 Fri 07:22 pm |
PART 58,
Köşeye sıkıştırılmaktan hiç hoşlanmazdım. Allah’tan ki ciddi bir mazeretim vardı:
-Sevgili Maria! Partiden sonra araba kullanacağım ve yollar, sizin sevimli trafik polislerinizle dolu; onun için içmem mümkün değil!’’ diye üzgün bir havaya bürünerek cevapladım onu. Fakat o, kolay vazgeçecek gibi görünmüyordu:
-Olsun.. biz de araba kullanacağız; ama gördüğünüz gibi içiyoruz!’’ diye itirazını sürdürdü. Bu tür ısrarlı ricalara alıştığım için, standart karşılıklarım hazırdı:
-Fakat, sevgili dostum! Siz, yerlisiniz ve trafik polisleriyle başaçıkabilirsiniz. Beni durdurdukları zaman rüşvet istemeye bin Som'la başlıyorlar. Ãœstelik ehliyetime el konma riski de var.
Luda, bir melek gibi imdadıma yetişmeseydi, muhtemelen Maria, ısrarından vazgeçmeyecekti:
-Maria! Fatih Beyi, hoş görelim! Hakikaten bizim polisler, yabancılara karşı çok acımasızlar.’’dedi. Ne akıllı kızdı şu Luda! Ne zaman, ne yapması gerektiğini nasıl da biliyordu!..
Şahid’le benim yemeklerimiz geldiğinde, diğerleri, yemeklerine ara vermiş, sohbet ederek içkilerini yudumluyorlardı. Aslında, kafedeki herkes, biraz çakırkeyif olmuş durumdaydı. Dans pisti de yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Bizim masadakiler de arada bir kalkıp dans ediyorlardı. Ben, biraz sonra olacakları tahmin ediyordum: Yemeklerimizin bitmesi bekleniyordu. Arkasından, bu sefer de dans etmemiz için ısrarlar başlayacaktı.
|
|
208. |
17 Mar 2007 Sat 05:17 pm |
PART 58
I didn't like to be forced to the corner at all. Thanks God I had a serious excuse. Saying:
- Dear Maria! After the party I'll be driving the car and the roads are full of your lovely traffic policemen; that's why it's not possible for me to drink", I answered her putting on a sad expression. But she didn't seem like going to give up easily. She continued her objection saying:
- So what... we are going to drive too; but as you see we are drinking". As I was used to this kind of insistent requests, I had a standard response ready:
- But my dear friend! You are local and you can handle the traffic policemen. When they make me stop, they start the bribery demand from a thousand Som. In addition there's also the risk of taking my driver's licence.
If Luda hadn't come to my rescue like an angel, Maria would have probably not given up on her insistence. She said:
- Maria! Let's tolerate Mr. Fatih! Really our policemen aren't very merciful towards foreigners". What a clever girl she was that Luda! How did she know what and when something needed to be done!
When Shahid's food and mine arrived, the others took a brake with their food, and were drinking their drinks while chatting. Actually every one in the café was in a somewhat drunk situation. The dance floor was also getting filled slowly. People from our table were getting up now and then too and dancing. I was guessing what was going to happen in a short while: Our food being finished had been waited. After that, insistences that we began to dance were going to start.
|
|
209. |
19 Mar 2007 Mon 04:53 am |
PART 59,
Meyve salatamı yerken, göz ucuyla Şahid’e baktım. Bir taraftan Japonca hocası Tosumoto Hanımla konuşuyor, öte taraftan da Luda’ya kaçamak bakışlar fırlatıyordu. Tam bu esnada, Koreli Tuila Huan Hanımın seslendiğini işittim. Yüzünde sadistçe bir gülümseme vardı:
-Eveet, arkadaşlar.. Ne dersiniz, sizce de tost söyleme sırası Fatih Bey’e gelmedi mi?†Masadakilerin hepsi birden el çırpmaya ve bağrışmaya başladılar. Luda elleriyle işaret ederek onları susturdu ve gülerek bana yöneldi:
-Evet, Fatih Bey! Hadi bakalım, bizim için neler söyleyeceksiniz? Hepimiz çok merak ediyoruz.†Bundan kaçış şansım yoktu. Kadehimi aldım ve ayağa kalktım. Sahneye döndüm. Müzisyenlerden Timur ile göz göze geldik. Zeki çocuk.. Hemen durumu kavradı ve bir işaretle arkadaşlarını uyardı. Müziğe ara verdiler. O sırada dans etmekte olan Almanca Hocası Maria ile Japoncacı Tosumoto da konuşma yapacağımı fark ederek süratle yanımıza geldiler. Diğer masalardan da bakışların bizim tarafa doğru yöneldiğini hissetim. Konuşmaya başlamadan, hanımların yüzlerine bir göz gezdirdim. Hepsi de dikkat kesilmiş, kendileri ve genel olarak kadınlar hakkında neler söyleyeceğimi öğrenmek istiyorlardı. Tanrım, ne kadar da ciddiydiler!
-Arkadaşlar!†dedim. “Daha önce de söylemiştim. Ben kadınsız bir dünya, kadınsız bir erkek ve erkekler için kadınsız bir hayat olabileceğini hayal bile edemiyorum. Cennet adı verilen kutsal mekan bile, her türlü nimet bulunmasına rağmen, bir erkek (Adem) için ne kadar sıkıcı hale gelmiş ki Tanrı, bir kadını ( Havva’yı ) yaratmış. Peki bu, ne anlama geliyor? Bana göre, bu sembolik olaydan çıkarmamız gereken sonuç şu: ‘Kadın’ın olmadığı bir yer ve hayat, erkek için bütün anlamını yitiriyor ve kupkuru bir çöle dönüşÃ¼yor; Cennet bile gerçek anlamını kadınla kazanıyor.†Bu noktada, sözümü bitirdim ve kadehimi kaldırarak:
-Öyleyse, şimdi ‘Yaşasın kadınlar!’ diyorum ve kadehimi sizin şerefinize kaldırıyorum.
Sözümü bitirmemle birlikte, salonda bir alkış koptu. Bizimkilerle birlikte yakın masalarda oturan müşteriler de el çırpıp bağrışarak ayağa kalktılar ve kadehlerini kaldırıp bir nefeste yudumladılar. Yerlerimize oturur oturmaz müzik yeniden başladı. Yaptığım konuşma ile, yan masalarda oturanların dikkat alanına girmemiz, sanki, bizim hoca Hanımların gururlanmasına ve neşelerinin daha da artmasına sebep olmuştu. Bir an, herkes bana hayranlıkla bakıyormuş gibi geldi. Ahh, şu kadınlar!..Her yerde aynıydılar: Bazen çok kurnaz oluyorlar, bazen de çocuk kadar saflaşabiliyorlardı.
|
|
210. |
19 Mar 2007 Mon 07:57 pm |
PART 59
While eating my fruit salad I cast a furtive glance at Shahid. He was talking to the Japanese teacher miss Tosumoto on one side, and looking secretly at Luda on the other. Exactly at that moment I heard Korean miss Tuila call. She had a sadistic smile on her face:
- Yeees, friends... What do you say, don't you think it's mr. Fatih's turn to make a toast?" Everyone at the table began to clap hands and to shout. Luda silenced them with a sign of her hands and turned towards me smiling:
- Yes mr. Fatih! Let's see, what will you say for us? We are all very curious." I didn't have a chance to escape this. I took my glass and stood up. I turned towards the stage. My eyes met the eyes of Timur from the musicians. A clever boy. He seized the situation immediately and with a sign warned his friends. They took a brake with the music. At that time the German teacher Maria and the Japanese teacher Tosumoto, who were dancing, noticed that I was going to speak and came near us quickly. I felt that looks from other tables turned towards us too. Before starting to talk I run an eye over the ladies' faces. All of them were paying careful attention and wanted to know what I was going to say in general and about women. My God, how serious they were!
- Friends" I said. "I have said before. I can't even imagine a world without women, a man without a woman and a life for men without women. Even the holy place named paradise, despite having all kinds of blessing, became so boring for a man (Adam), that God created a woman (Eve). So what does it mean? For me, the conclusion we have to derive from this symbolic event is this: "A place and a life without a woman, lose all meaning for men and turn to a bone-dry desert; Even paradise earns its true meaning with a woman." At this point I finished my words and raising my glass I said:
- In that case, now I'm saying "long live women" and raising my glass to your honor.
Together with finishing my words, applauds burst in the room. Together with our people, the customers sitting in the near tables too stood up clapping their hands and shouting and raising their glasses drank their drinks in one breath. As soon as we sat back the music had started again. The attention we got from the people at the nearby tables because of my speech, seemed to cause our lady teachers feel arrogantly proud and increased their joy even more. For a moment it looked as if everyone was looking at me with admiration. Ahh, these women! They were the same everywhere: Sometimes they were very cunning, and sometimes became as naive as children.
|
|
|