https://www.youtube.com/watch?v=EJ3PrJSw74s
Yeniçeri: Sultan Süleyman Hazretleri!
Sultan: Evvela, Yeniçeri kullarımın sıkıntılarını dinlemek isterim. Benden muradınız (isteğiniz, dileğiniz) nedir?
Yeniçeri: Hünkârımız, yeniçeri ocağı sizin de mensup olduğunuz; yiğitlerin, kahramanların ocağıdır. Hâyli zamandır sıkıntılarımızı yüksek eşiğinize (makamınıza) duyurmaya çalıştık. Lâkin sesimizi duyuramadık sedaret makamına. Vezir-i Âzam İbrahim Paşa Hazretleri sesimizi size duyurmadığı gibi paşamız bizi dinleme tenezzülünde dahi bulunmadı. Ocak kaynıyor! Sefer ister, penç ister dedik! Arzumuz odur ki yüce makamınızdan; Vezir-i Âzamn İbrahim Paşa azledilsin. Sefere çıkılsın.
Sultan: Bitti mi?
Yeniçeri: Böyle bir hâdisenin bir daha vukû bulmaması için tâleplerimiz bunlardır.
Sultan: Yeri ve göğü yaratan Allah şâhidim olsun ki; ailem bir daha asla bu hakarete ve bu zûlme maruz kalmayacak! Her kim ki buna cürret ederse (kafasını gövdesinden ayırdıktan sonra) bedelini canıyla öder!
Sultan: Reis-ül Küttab Haydar Çelebi, derler ki sen de bu ihanetin içindeymişsin.
Çelebi: Hâşâ Sultanım! Benim ne haddime?! İfitra! Ben ocakla, onları dizginlemek için irtibat halindeydim. Hünkârım! İftira! Hünkârım! Affedin beni!
Sultan: İrademdir! Kullarım yeniçerilerin hurüfelerine terakki yaptım. İki yüz bin altın dağıtılsın. Yakılan yıkılan yerler tamir edilsin. Esnafın zararları tazmin edilsin.
Padişahın özel korumaları: Duyduk duymadık demeyin! Padişah efendimizin fermanıdır: yeniçerilere iki yüz bin altın dağıtılacağını buyurmuştur.
Yeniçeriler: Padişahım çok yaşa! Mustafa ağamız çok yaşa! (ardı ardına bunu söylüyorlar)
Padişahın özel korumaları: Padişah efendimiz, bunu şahsına ve hânedan-ı osmaniyeye ihanet edenlerin kellelerini bizatihi kendi elleriyle almıştır! Zira bu ağalar yeniçeri ocağımızın en kıymetli mensubu hünkârımıza ve devlet-i âli osmana ihânet etmişlerdir. Bu hâinlere uyan gâfiller ise padişahımızın lûtfuyla bağışlanmıştır.
https://www.youtube.com/watch?v=GTFVPOl6QbE
Sokollu: Sinan ağaya elini çabuk tutmasını söyledim. Lâkin sözlerimin bir tesiri olmadı. Her şeyin bir zamanı olduğunu, size yakışacak eserin zaman istediğini söyledi hünkârım.
Sultan: Nerede şimdi?
Sokollu: Ziyaretinizden haberdar değil hünkârım. Ben haber yollayayım kendisine hemen.
Mimar Sinan: Hünkârım!
Padişah: Sinan ağa bu ne hâl? Onca yıldır külliyemin neden bitmediği şimdi ortaya çıktı.
Mimar Sinan: Cürretimi bağışlayın hünkârım, lâkin Sinan kulunuza haksızlık edersiniz. Tek derdim güzel bir eser yaratmak (ben yapmak demeyi tercih ederdim) hünkârım. Gecemi gündüzüme katarak çalışıyorum.
Sultan: Sana mı inanacağım, gördüklerime mi? Üstelik mübarek bir yerde oturmuş cümbüş eyliyorsun. Bu ne cürret!
Mimar Sinan: Hünkârım, müsaade buyurursanız izah edeyim. Hünkârım, bunu sesin içerde nasıl aksettiğini ölçmek için kullanıyorum. Aks-i seda hünkârım. En arkada saf tutan veyahut duran bir mümin imamın sesini işitebilecek. Fısıltıyla edilen bir dua dahi göğe yükselecek. Aynı zamanda hünkârım, sesin caminin her tarafına aynen, dağılmadan yayılması için iki yüz elli altı tane boş küpü ana kubbenin içine yerleştirdim hünkârım. Aralarını da yumurta akıyla sıvadım. Şimdi, orta kapının üstüne bir oda düşündüm hünkârım. Mumlardan çıkan isler burada toplanacak. Eşsiz çiniler ve hatlar zarar görmeyecek. Ayrıca buradaki islerden mürekkep elde edeceğiz. Kandil çanaklarının arasına da deve kuşu yumurtası koydum. Haşeratı uzaklaştırmak için.
Sultan: Titizlendiğin malûmum oldu. Lâkin bu böyle devam etmez Sinan ağa. Daha ne kadar mühlet lâzım? Altı ay mı? Bir yıl mı?
Mimar Sinan: Allah´ın izniyle tez vakitte bitireceğim hünkârım. Daha fazla geciktirip size mahcup olmak istemem.
Sultan: Eğer bitiremezsen, seni azletmekle kalmam, bundan böyle bir çivi dahi çakmana müsaade etmem bilesin.
|