Fısıldadın “Seni” diye
gözlerin sırtımı yakarken, bir örümcek odasının köşesinde ağını dokurken
o adını çoktan unuttuğum küçük bir otelin.
“Seni.”
Güneşte parlayan çarşaflar bence beyaz kara benziyordu.
Az daha kızgın bir sesle birşeyler söyledin ama
heceler kulağımda birbirine karıştı.
Sustum,
kaderin senden sonra daha da yoluma getireceklerini düşündüm.
Gizemli dilinden başka bir şey bende kalmadı.
Birçok cümle duydum, kendi ifadelerime çevirdim, yapısını inceledim ama
senin o zaman duyurduklarını değil.
Binlerce söz ezberden öğrendim ama
mutfaktaki ocağa attığım son mektubunda yazdıklarını değil.
Ve dinlediğim şarkıların sayısı kaç olursa olsun,
keyifliyken söylediğin türküyü hiç bulmadım.
Sokakta yürüdüğümüzde insanlar için biraz yüksek sesle bana dediğini hatırlıyor musun?
- Sevincimizi çocuk gibi herkese bildirmek istemişsin. -
Keşke onu rüyada bile aklıma getirseydim,
şimdi anlardım belki.
Her ne ise sensiz yıllarımda
yumuşak yabancı sana ait sözleri söylediğimde
sanki dilim diline bir kere daha değiyor gibi.
Kim bilir bir gün
daha da uzun yıllar sonra, bastonuma dayanarak
ak saçlı, geri kalan güzelliğimi de kaybetmiş olarak
aynı yokuş çıkıp aynı bahçeyle evi arıyorum.
- Zorla gerçek olur böyle hayaller ama -
yosunlu merdivende oturuyorsun, aksi külrengi bir adam,
güneşte.
Ağrıyan ayakların her zamanki gibi sabaha dek seni uyutmamıştı.
Kızgınca kaşların altından gelene göz atıyorsun.
Çok değiştin, aşkım, gülmek geliyor içimden ama
sana ulaşıyorum, yanağını tatlı bir biçimde dokunup
“Ben de seni” diye selam veriyorum,
“hayatım boyunca tek seni.”
|