Islam inancına göre ilk insan ve peygamberden son peygambere kadar gelmiş geçmiş bütün peygamberler islamı anlatmışlardır. Orijinal bozulmamış hallerinde inanç kısımları tamamen aynıdır. Uygulama kısımlarında bazı farklılıklar vardır. Mesela bir peygambere beş vakit namaz emredilmişken bir başkasına elli vakit namaz emredilmiştir. Bir şeyi kullanmak veya yemek bir peygambere yasaklanmışken bir başka peygambere ve ümmetine izin verilmiştir. Yahudilik hristiyanlık gibi isimleri biz bugünkü deforme olmuş haline isim olarak veriyoruz.
Arapların da yahudilerin de soyları hazreti ibrahime dayanır. Geriye doğru en başa gidecek olsak zaten bütün insanların soyları hazreti ademe dayanır.
İslamiyetten önce yahudilerle putperestler tartışıyorlarmış. Yahudilerin alimleri yakında bir peygamber geleceğini söylüyorlarmış. Ama peygamber geldiğinde reddetmişler, sebep de peygamberi kendilerinden yani israil oğullarından bekliyorlarmış. peygamber arapların içinden çıkınca kabul etmemişler.
Konuyla ilgili ayet.
"Hakk´ı batıla karıştırıp da, bile bile hakkı gizlemeyin." (Bakara/42)
Ayetin elmalılı tefsirindeki açıklaması: Hakkı batıl ile karıştırıp aldatmayın; doğruyu yalanla, yanlışlarla bulayıp da bile bile hakkı gizlemeyiniz. Bu âyetin anlamı çok kapsamlıdır. İlme ve amele dair hususları kapsar. Bilgiçlerin hilelerine, yalan dolanlarına ve bozgunculuklarına, hatta ticaret ehlinin karışık işlerinden ve hakimlerin haksız hükümlerine varıncaya kadar hepsine şümûlü vardır. "İnsanları aldatmayınız, sahtekârlık yapmayınız." meâlinde bir genellemeyi ifade eder. Bununla beraber (kelâmın) sevki bilhassa ilmî değeri hedef alıyor. Nice kimseler vardır ki, ilmî gerçekleri bozarlar, kötüye kullanırlar, onları kendi gönüllerine göre evirerek çevirerek aslından çıkarırlar, bakırı yaldızlarlar, altın diye satarlar. Bu durum İsrailoğulları haberlerinde çok vardı. Bunlar, kendi yazdıkları fikirleri, te´villeri, tercemeleri, Tevrat´ın aslı ile karıştırıyorlar, seçilmez bir hale getiriyorlar ve bazan da Muhammed (s.a.v.)´e ait vasıflar hakkında yaptıkları gibi geçmiş kitaplardaki âyetleri saklıyorlardı ki, bu konuda "Yazıklar olsun o kimselere ki, kitabı elleriyle yazıp, sonra ´Bu Allah katındandır.´ derler." (Bakara, 2/79), "Kelimeleri yerlerinden değiştiriyorlar." (Nisa, 4/46, Maide, 5/13) ve diğerleri gibi başka âyetler de vardır. Bunlar, Tevrat´ın aslını korumuyorlar, kendi yazdıkları tercemeleri: "İşte Allah´ın kitabı" diye Tevrat yerine koyuyorlardı. Ve ilmî meselelerde gerçeği takip etmeyerek kendi gönüllerine göre açıklamalarda bulunuyorlar, arzu ve şehvetlerine sapıyorlar, safsatalar yapıyorlar, arzularına tabi oluyorlardı. Bu şekilde hak fikri, hak inancı kalmıyor, aldatma, karıştırma, aldatıcılık hükümran oluyordu. İşte bütün bunlara karşı İsrailoğullarının bilginlerine genel olarak bu yasaklama hitabı söylenmiştir ki, Kur´ân´da bu konuda başka bir âyet olmayıp da yalnız bu âyet olsaydı, Kur´ân´ın terceme ve tefsiri meselesinde ve diğer ilmî vaziyette İslâm´ın tutumunu, ilmî vazifenin şeklini tayin etmek için bu âyet yeterli olurdu. Kur´ân´ın tecrid (soyutlama) meselesinin ne büyük önemi haiz olduğu, Kur´ân´ı Kur´ân, tercemesini terceme, tefsir ve te´vili de tefsir ve te´vil olarak bellemek ve belletmek bir hak görev olduğu unutulmamalı. "Farsça Kur´ân", "Türkçe Kur´ân" gibi sözlerden çekinmelidir. Çünkü milyonla terceme ve te´vil yazılır, onlar yine Kur´ân´ın hakikati olmaz, Cenab-ı Hak buyurmuştur.
|